24 Nisan 2012 Salı

Sevda Kuşun Kanadında


Umursamaz takılmak gerekiyor çoğunlukla, sevdalar can acıtmak için varmış gibi gelir. Yokluklarında olur. Varken kimsenin şikâyetçi olduğu söylenemez. Bir gidiş vardır ki ömrü boydan boya alır gider. Geriye işe yaramaz bir ceset kalır. Ruhsuz bir beden, gözsüz, kulaksız, kalpsiz kalır insan. Kıyıda köşede bekleyen herhangi bir eşyadan farkı kalmaz olur. Nasıl bir cezadır bu insana verilen.

Sevmekten uzak kalmayı kim ister, kimdir bizim tercihlerimizi belirleyen. Belirlediklerimizi ve seçtiklerimizi hep biz mi seçtik diye sorgulamalarımız bitmez. Çoğunlukla problemin başladığı yere kadar sorgularım ben. Suyun önünü nasıl keseceğimi düşünmek saçma gelir. Ne kadar kapatırsak kapatalım bir şekilde su oradan taşacaktır. Bu gözyaşlarının nereden geldiğini, kaynağını bulmak gerek. Oradan koparmalı göze batan dikeni. Mendil yetişmez yoksa gözdeki yaşlara. Acıyordur içimiz. En ufak bir yaramız olduğunda vücut adeta işlevini kaybediyor, aklımız fikrimiz onda oluyor. Acısı her yerimize yansıyor.

Bir diş ağrısı ki Allah düşman başına vermesin. Olduğu zaman hayattan iptalimiz gerçekleşiyor. Dindirmek için aklımıza milyonlarca yöntem gelir. Yurdum insanı da zaten doktor nasılsa… Kimi “sigara tütünü bas” der, kimi “ rakıya batırılmış pamuk bas” der, kimi “ aspirin çiğne” der. Milyonlarca yöntem vardır. Hâlbuki onların hiçbir şey iyileştirdiği yok, psikolojikmen düzeliyordur bir süre sonra.

“Ölmek var dönmek yok” derdik bir yola çıkarken. Şimdi yola çıkmadan önce kaç insan çıktığı yolda kendisine biraz zarar geleceğini düşünür. Zarar göreceğini bilen insan o yola çıkmıyor artık. Artık kimse kılına bile dokunulsun istemiyor. Aşık olmak neymiş diyor, can acıtıcı yanları kalıyor çoğunlukla akılda. Bir çocuğa bakarız, o kadar sevimlidir ki, onu bırakmak istemeyiz. Öylesine severiz ki, “bundan güzel bir şey yok” deriz. En ufak bir altını ıslattığında ona bakış açımız değişir, ya da ağladığını gördüğümüzde. Aşk güzel, fakat ağlarken acıtmaya başlar, gözlerde yaş olup düşen aşkın hesabını kimse veremez. Ya olmalı sonuna kadar, ya da hiç geçmemeli uzağından. Hiç de düşünüldüğü gibi olmuyor.  Yazıyı Cem Karaca’nın şarkısıyla sonlandırmak istiyorum;


Dağ başında rastladım aksakallı birisine
Bin yıllık bir halıya bin yıldan beri
Bağdaş kurmuş bir çınar gibiydi
Sordum ona Aşk ne ustam hayatın sırrı ne,
Tepeden tırnağa aşığım ben
Ve koskoca bir hayat var önümde?"
Sevda kuşun kanadında
Ürkütürsen tutamazsın
Ökse
 ile sapanla vurursun da saramazsın
Hayat sırrının suyunu
Çeşmelerden bulamazsın
Ansızın bir deli çaydan içersin de kanamazsın

Servet Saygınoğlu – Sevda Kuşun Kanadında  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder