Umursamaz takılmak gerekiyor çoğunlukla, sevdalar can
acıtmak için varmış gibi gelir. Yokluklarında olur. Varken kimsenin şikâyetçi
olduğu söylenemez. Bir gidiş vardır ki ömrü boydan boya alır gider. Geriye işe
yaramaz bir ceset kalır. Ruhsuz bir beden, gözsüz, kulaksız, kalpsiz kalır
insan. Kıyıda köşede bekleyen herhangi bir eşyadan farkı kalmaz olur. Nasıl bir
cezadır bu insana verilen.
Sevmekten uzak kalmayı kim ister, kimdir bizim
tercihlerimizi belirleyen. Belirlediklerimizi ve seçtiklerimizi hep biz mi
seçtik diye sorgulamalarımız bitmez. Çoğunlukla problemin başladığı yere kadar
sorgularım ben. Suyun önünü nasıl keseceğimi düşünmek saçma gelir. Ne kadar
kapatırsak kapatalım bir şekilde su oradan taşacaktır. Bu gözyaşlarının nereden
geldiğini, kaynağını bulmak gerek. Oradan koparmalı göze batan dikeni. Mendil
yetişmez yoksa gözdeki yaşlara. Acıyordur içimiz. En ufak bir yaramız olduğunda
vücut adeta işlevini kaybediyor, aklımız fikrimiz onda oluyor. Acısı her
yerimize yansıyor.
Bir diş ağrısı ki Allah düşman başına vermesin. Olduğu
zaman hayattan iptalimiz gerçekleşiyor. Dindirmek için aklımıza milyonlarca
yöntem gelir. Yurdum insanı da zaten doktor nasılsa… Kimi “sigara tütünü bas”
der, kimi “ rakıya batırılmış pamuk bas” der, kimi “ aspirin çiğne” der.
Milyonlarca yöntem vardır. Hâlbuki onların hiçbir şey iyileştirdiği yok, psikolojikmen
düzeliyordur bir süre sonra.
“Ölmek var dönmek yok” derdik bir yola çıkarken. Şimdi yola
çıkmadan önce kaç insan çıktığı yolda kendisine biraz zarar geleceğini düşünür.
Zarar göreceğini bilen insan o yola çıkmıyor artık. Artık kimse kılına bile
dokunulsun istemiyor. Aşık olmak neymiş diyor, can acıtıcı yanları kalıyor
çoğunlukla akılda. Bir çocuğa bakarız, o kadar sevimlidir ki, onu bırakmak
istemeyiz. Öylesine severiz ki, “bundan güzel bir şey yok” deriz. En ufak bir
altını ıslattığında ona bakış açımız değişir, ya da ağladığını gördüğümüzde.
Aşk güzel, fakat ağlarken acıtmaya başlar, gözlerde yaş olup düşen aşkın hesabını
kimse veremez. Ya olmalı sonuna kadar, ya da hiç geçmemeli uzağından. Hiç de
düşünüldüğü gibi olmuyor. Yazıyı Cem
Karaca’nın şarkısıyla sonlandırmak istiyorum;
Dağ başında rastladım aksakallı birisine
Bin yıllık bir halıya bin yıldan beri
Bağdaş kurmuş bir çınar gibiydi
Sordum ona Aşk ne ustam hayatın sırrı ne,
Tepeden tırnağa aşığım ben
Ve koskoca bir hayat var önümde?"
Bin yıllık bir halıya bin yıldan beri
Bağdaş kurmuş bir çınar gibiydi
Sordum ona Aşk ne ustam hayatın sırrı ne,
Tepeden tırnağa aşığım ben
Ve koskoca bir hayat var önümde?"
Sevda kuşun kanadında
Ürkütürsen tutamazsın
Ökse ile sapanla vurursun da saramazsın
Hayat sırrının suyunu
Çeşmelerden bulamazsın
Ansızın bir deli çaydan içersin de kanamazsın
Ürkütürsen tutamazsın
Ökse ile sapanla vurursun da saramazsın
Hayat sırrının suyunu
Çeşmelerden bulamazsın
Ansızın bir deli çaydan içersin de kanamazsın
Servet Saygınoğlu – Sevda Kuşun Kanadında
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder