5 Nisan 2012 Perşembe

Kendini Terzi Olarak Görenler


Herkes kendini biraz terzi olarak görür. Karşısındakinin düşüncesine göre bir kılıf diker ve ona giydirir. Bir daha nerede görürse diktiği kılıftan tanır karşısındakini. Şimdi şöyle bir durum var. Yazılarım ve sözlerimden dolayı bana kılıf uydurmaya çalışanlara bir cevap vermek isterim. Dindar bir aileden geliyorum, doğuda büyüdüm. Bulunduğumuz yerlerde okul haricinde hiçbir tane insanın Atatürk’ü sevdiğini görmedim. İçki-sigara durumunu insanlar o kadar farklı boyutlarda düşünüyorlar ki inanamazsınız. Her alkol kullanan kişinin meyhane hayatı olur mu? Olmaz, mümkün değil. Her sigara içen kişi esrar içer mi? Bu da mümkün değil. Sorunumuz şudur; “Düşünmek.” İnsanlar olarak düşünmemek için elimizden geleni yapıyoruz. Biraz da olsa kafamızı çalıştırmak suçmuş gibi geliyor.

Pardon tam tersi. Şuçmuş gibi olursa şayet, insanlar bu tür yasakların üzerine yürümek ve kendilerince bir şeyler başardıklarını ıspatlamak isterler. Ailem de, çevremde girdiğim ortamların hiç birinde Atatürk adına adam akıllı bir kelime edildiğini duymadım. (Okul haricinde) Şimdi neydi bu kadar Atatürk’ü yerin dibine sokmayı sağlayan? Onun yaptıkları mı? Yoksa bizim keyfimizce uydurduğumuz kılıflar mı? On sekizimde İstanbul’a geldim. Birkaç arkadaşım vardı, mücadele edemediler, başaramadılar ve memlekete geri döndüler. Onca arkadaşımdan hiçbiri kalmadı. Beni sınırlayan hiçbir şey yoktu. İstersem her şeyi yapabilirdim, tinercilikten hırsızlığa, hafızlıktan-imamlığa kadar. Okumayı seçtim. Hayvanlar gibi çalıştım ama akşam eve gelince üç-beş sayfa da olsa kitap okudum. Hal böyleyken yeni insanlarla tanıştım. Yeni ortamlar, yepyeni şeyler. On sekizime kadar memleketim haricinde hiçbir şehir gezmemişken şimdilerde ise Türkiye’de gezmediğim en fazla yirmi şehir kaldı gibi. Okudum, merak ettim, sormaktan hiç çekinmedim. Yanlış olanı bile bile yaptım. Yanlışların nasıl yapıldığını öğrendim. Hep öğrenmekle ilerledim. Anlatılanı dinledim ama sonrasında gidip gerçeğini araştırdım ve kabullendim.

Ülkem insanları ister aziz olsun, ister züppe;  bu tutumları Atatürk’ün yaptıklarını hiçbir şekilde inkâr etmeye yetmez. Bu benim Kemalist olduğumu göstermez. Ben yazar’ım. Hiçbir şekilde Sosyalist, Komünist, Kemalist, vb. hiçbir kılıfın içerisine girmem. Girmemekte de ısrarcıyım. Taraftar olduğunuzda, taraftarı olduğunuz bünyenin yanlışlarını görmezsiniz. Sevgili gibi düşünün. Sevdiklerimizin kusurları daima hoş gelir bize. İşte ben kimseyi sevgili olarak göremem. Hiçbir partiye ya da takıma taraftar olamam. Taraftarı olursam kusur göremem. Kusuru görmezsem ötekilere karşıt biri olmuş olurum.

Neredeyse her türlü ortama girdim. Birileri esrar içerlerken oturdum yanlarında sohbetlerine eşlik ettim ama içmedim. Camiye gittim, takkemi takarak namazımı kıldım. Ateistle sohbet ettim, çay-kahve içtim. Benim kitabım insandır. İnsanları okumaya çalışırım. Neyin ideolojisi, neyin taraftarlığı bu! Hele bi grip ol bakalım. Yatalak ol birkaç günlüğüne… Gör bakalım taraftar olduğun kişiler ne kadar umurunda olacak. Bir saniye sonra yaşamaya dair emin olduğun bir şey yok. Ne yoluna gitmeyi istersin. Taraftar olarak mı? Yoksa kişileri ayırt etmeden kendi muhaseben ile doğruları ortaya çıkarmak mı? Ben bir buz kalıbıyım. Her ortam benim için bir okyanustur. Atlarım içerisine, eritirim orada kendimi, varlığımı hissettirmem. Törpülenme meraklısı değilim, sivrilmem. Ortamdan biriymiş gibi davranırım. Böylece onları anlamaya çalışırım. “Erkekler aynıdır”, “Kadınlar aynıdır.” gibi söylemleri ancak mankafalar söyler. Hiçbir insan yoktur ki birbirine benzesin, cesetleri haricinde… Cesedi benzese bile parmak izi benzemez, kokusu benzemez. İnsan biraz da olsa kafasını kullanacak ve gerçekçi olmaya bakacak.

“Oldu” ile “Öldü”ye çare yoktur. Demem o ki; “Bu neden böyle oldu” şeklinde değil. Olan olmuş zaten, “Bunu nasıl düzeltebiliriz.” Şekilde tüm şıkları ve jokerleri çözüme kullanmak gerek. Beni sınıflandırmak isteyen de şöyle sınıflandırsın; Sağcı ile sağcı, solcu ile solcu olurum. Faşist olmam, mümkün değil! Aziz ile aziz olurum, cahil ile cahil. Lakin aptallarla işim olmaz. Dindar ile de sohbetim olur, dinsiz ile de. Fakat din düşmanları ile aynı ortamı paylaşmam. Ya onlar defolur, ya da ben. Genelde defolmaktan yana olurum, koltuklarını soğutmasınlar. Bu yazıyı okuyan kişilere sesleniyorum; hepinizin elinde birkaç metre kumaş var. Makas da var. İstediğiniz şekilde bir kılıf dikebilirsiniz bana. Bu ülkede Can Dündar, Yılmaz Özdil, Aziz Nesin, Uğur Mumcu ve daha onlarca yazarı tamamen benimsemedi, beni de benimsemezlerse üzülecek değilim. Kendimi henüz yola çıkmadan buna hazırlamıştım. Saygılar, selamlar.

-| Servet Saygınoğlu – Kendini Terzi Olarak Görenler |-

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder