Bırakın bu paragözlük hallerinizi! Yolda yürüyorsunuz ya
da evin mutfağındasınız bir anda başınıza bir şey gelir ve meftah olursunuz. Bu
hırs da neyin nesi?

Yaklaşık iki yıl kadar önce kendimi deneme amaçlı bir işe
gireyim dedim, pazarlama işi. Kimse üzerine alınmasın ama cemaate dâhil bir
firmaydı, iki hafta staj gördükten sonra evlere gitmeye başlayacaktık, ürün
pazarlamaya... Neyse bizim kurslar başladı, gidiyoruz bize işi satacağımız
şeyleri birer birer gösteriyorlar. Aynı zamanda tanımlarını öğretiyor, ödev vs.
veriyorlar. Kursun üçüncü gününde biz kursiyerleri artık pazarlama ailesinden
görmeye başladıkları için kendileriyle ilgili sırlarını paylaşmaya başladılar,
Paylaştıkları onca şeyden sadece bir kesiti kaleme alıyorum. Şuydu:
“Arkadaşlar şimdiden söyleyelim, sonradan kokusu
çıkmasın, size karşı dürüst olacağız. Mallarımız kaliteli falan değil ama siz o
malları müşteriye tanıtırken öyle heyecanla anlatacaksınız ki yanında parası
olmayanlar bile borç bulup sizden ürün alacaklar. Zaten işin önemli tarafı şu:
Gideceğiniz aileler Müslüman aileler olacak, kapıdan girdiğinizde ağzınızdan
birkaç maşallah, barekallah kelimeleri çıktı mı işi zaten götürürsünüz. Ürün
sattığınız yerden de onların sizi önermek istedikleri en az beş tane telefon
numarası alacaksınız. Biz buradan iletişime geçip sizi pazarlamaya
yollayacağız. Cümleleriniz vurucu olacak. Velhasıl, ananızı boyayıp babanıza
satacaksınız.” dediği anda hemen söz hakkı aldım. “Babam dediğinin kadına dair
tecrübesi olduğu için karısını her şekilde tanır.” dedikten sonra bir hışımla
ofisi terk ettim. O yaz sıcağında eve doğru yürüyordum, suratım kızarmış, şıpır
şıpır ter damlıyor çenemden. Yürürken kendi kendime düşündüm: “Ben bu işi
yaparsam benim ahlâkım bozulur, yalancının teki olurum, bildiğin fiyakalı
şerefsiz olurum. Değer mi lan? İnsanlara karşı dini kullanarak onların yastık
altında tuttukları üç-beş kuruşu almayı kendine yakıştırabilecek misin?”
düşünüm. Bir daha da o tip şeylerin uzağından bile geçmedim.
Konumuz paranın insanı insanlıktan çıkarmasıydı; o işten
aylık en kötü, en berbat ihtimalle 2.500 lira para kazanacaktım. İyi çalıştığım
ay ise 5-6 bin liradan aşağı düşmezdi. Şimdiye kadar arabamı kesin almıştım ve
hatta ev alıp taksitini ödüyor olurdum. Şerefsizlikle, kandırmacayla cebime
girecek para hiç olmasın, bu hayattan zerre kadar beklentim yok, umutlarım var
ama, onlara doğru gidiyorum azmimle, işin içinde hırs girerse yolumu
değiştiririm. Körlük yakışmaz insanlığa, kendini unutmamalı insan. Yatağında
huzurla uyumak isteyenlerdenim, hani fakir uykusu derler ya, işte ondan. En çok
da bu yüzden başım yastığa değer değmez iki ya da üç dakika içerisinde uyurum.
Büyük paralı işler yapabilirim ama yapmıyorum. Sanırım ve çoğunlukla ya da
galiba para bir evin ön kapısından girince insanlık arka kapıdan kaçıyor. Bir süredir
şöyle bir yaşantım var: Az buçuk karnım doysun, kiramı verebileyim ve dahasını
istemiyorum.
Servet Saygınoğlu – İnsanca ile Şerefsizce Yaşamanın Farkları
Servet Saygınoğlu – İnsanca ile Şerefsizce Yaşamanın Farkları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder