Ne güzel çocuktuk değil mi? Cam kırmaya
bayılırdım. Tabi sonrasına değil. Babam mahallede bir kural çıkarmıştı, en çok
da bu kuraldan bizim aile etkilenmişti, “neden?” diye soracak olursanız, iki
dakika sabredin söyleyeyim. Camı kim kırmışsa onun babasına camı taktırırdı.
Alt tarafı bir iki kez bizim camımız kırılmıştı ve biz ödetmiştik. Be akıllı
adam, iki cam yüzünden 50 tane cam parası ödemeye değer miydi? Hiç utanmadım cam kırmaktan, elimi kesmekten,
kolumu kırmaktan, her gün ayrı bir facia ile eve gelmekten. Sapanı annem sobaya
atsa da eczaneden serum lastiği alır, yeniden ağaca tırmanır, bir çatal keser
yeniden sapan yapardım.
Ahh.. Ziynet teyze ah, Mekânın cennet olsun. Bahçenizden çok mısır çaldım, yahu bir atasözü vardır; “Adaletin bir ayağı topaldır, geç gider ama yerine varır”, diye. Ziynet teyze bir kez bile bizi yakalamadı. Sevgili Aysel teyzem; ya sen, senin evine kaynatman için getirdiğim mısırları bana hiç sormazdın, kaynatır verirdin. Ben, Yağmur, Emrullah beraber yerdik ne güzel. Akıl var mantık var, insan bir sorar nereden getirdin bu mısırları? Annem soruyordu, hele ablalarım, cellat cellat. Annemden çok sizden terlik darbeleri aldım. Popomun her tarafına 38 numara yazıyordu.
İlkokul öğrencisinin ödev yapmadığı durumda öğretmenden tırsması gibi günlük hayatta ablalarımdan korkardım. Uyuslar sizi… “Güzel hatırlıyoruz” hep derler. Neyini güzel hatırlayayım. Yok, olmaz, dünyada olmaz. Ah anne ah… Bir sürü bıçağım vardı, kelebekli, sustalı, parmaklı, onbirli çakı çeşit çeşit. Hiç kimseye de zarar vermedim onlarla ama onlar bıçaklar sayesinde kötü adam olacağımı düşünerek alıyorlardı bıçaklarımı. Her sabah annem benden önce uyanır ve ceplerimi kontrol ederdi, zararlı ne bulursa alırdı.
57 marka İran sigarası, ilk başladığım sigaralardan, kibrit kutusundan büyük bir paketi vardı, incecik ve kibar sigaralar... Kibarlığından değil, saklama zorluğundan o sigaradan alıyordum. Eve gelince çatıya çıkıyor, bir tane içince zaten kafayı buluyordum
Sigara bile sarhoş ederdi. Arkadaşlarım üçkâğıtçıydı. Bir tane adam akıllı arkadaşım olmadı. Camiye namaza giderdik Vedat arkadaşımla, birde beyaz dantelden takkem vardı. Namaz sonrasında dedeler bizi severdi. Seyyar meyve satıcıları bize hiç istemeden meyve verirlerdi. Onunla da az maceralarımız olmadı. Yolunu değiştirmedi iyice devam etti ve hafız oldu. Hafızlıktan sonra saçlarını ortadan ikiye ayırdı, sonrasında bir daha görmedim onu. Yalnızdım yine de, kendimi kandırıyordum, mutluluk oyunu oynuyordum, hala oynuyorum. “Ben, o ben miyim?” desem, diyemiyorum. Gözlerimi tutamadım bunları yazarken. “O günleri özlemiyorum” diyorum ama buna ne aklım inanıyor ne de kalbim, sadece dilim söylüyor öylece... Öyle işte...
Servet Saygınoğlu - Geçmişe Mazi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder