10 Haziran 2012 Pazar

Varlığın Fazlası, Kararın Yokluğu


Kendimi bitirdim sanıyordum ama her bitiş sonrasında yeni bir ben başlıyor satırlarıma. Demek; “Daha çok yol gitmek gerekiyor” diye düşünerek ve yoluma devam ediyorum. Kayboluyorum artık caddelerin kenarlarında, bir çiçekçi geçer yanımdan ve bana hiç sormaz “Çiçek alır mısın” diye. Çünkü yalnızım. Yalnız birine çiçekçilerin ısrar ettiği hatta “Çiçek alır mısın?” diye sordukları görülmemiştir. Çünkü damsızdır. Bir evin damı olmadı mı, oraya ev denmiyor değil mi? Üstü açık olan bir yere ev denmiyor. Bahçe gibi olur. Her ne kadar dört duvar arası da olsa. “Biz beş kişiyiz, ben ve dört duvar” derler.

Dam olmayınca ev olmuyor işte, yalnız oluyor insan. Çıplak oluyor. Sevilen; bazen evin üzerini örten damdır. Bazen de üzerimizi örten bir giysi, bazen de soğuk havadaki kabanımız. Sırtımızda olduğunda kendimizi hastalıktan korunmuş bir şekilde güvende hissederiz, ya da terleyince rüzgârın hasta etmemesi için boynumuza sarılan atkı. Bazen bununla ilgili anlatacak çok şey buluyorum. Çok şey bulmak daima kötüdür, az olursa rahatlıkla aradan birini seçer ve yazarım. Yüzmek gibi değil mi? On çeşit yüzme bilen insan, hangi şekilde yüzeyim diye karar verene kadar boğulur. Fakat iki çeşit bilirse, biraz ondan, biraz diğerinden, derken kıyıya varır. “Fazla mal, göz çıkarmaz” diyorlar. Ama huzursuzluk verir. Bundan kesinlikle eminim. Fazla araban bile olursa, hangisine bineyim derken galerine girerek kara kara düşünürsün. Kıyafette de öyle… Dolabını açıp bir saat düşünüp taşınıp kıyafet deneyenler bilirim. Fakat üç tane kıyafeti olanın giyinip evden çıkması en fazla yirmi dakikadır. Varlığın fazlası, kararın yokluğunu getiriyor. Kararsız kalıyor insan.

Ne güzeldir; yetinmeyi bilmek, ihtiyaçtan fazlasına göz dikmemek, tabağına yiyecek kadar yemek doldurmak…

Ne güzeldir; kıymet verilen insanların az olması ki, hepsine yeteri kadar vakit ayırıp sevgiyi hissettirmek, muhabbete, selam sabaha vakit ayırmak.

Ne güzeldir; müjdeli haberin gelmesi, uyanır uyanmaz hazır olan kahvaltıya oturmak, giyilecek elbiselerin başucunda olması.

Ne güzeldir; güzel bakıp güzel görmek, güzelliğe aç olmak, derman olmak, şifa olmak.

Ne güzeldir; kahvenin köpüğü, soğanın cücüğü, mutluluğun küçüğü.

Yalnız olunsa da, yaşamak, yaşadığını bilmek, kalbinin hala attığından haberdar olmak… Ne güzel.

Servet SAYGINOĞLU – Varlığın Fazlası, Kararın Yokluğu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder