26 Temmuz 2012 Perşembe

Çiğ Dünya


Zararı vermek isteyen, kendine versin. Bir hal görmek istiyorsa en beterini görsün. Ama zararından bir lokma da olsa kimseye ikram etmesin!

Hiç kimse olduğu yerde kalmıyor. Zaman akıp gidiyor insan ile birlikte… Gelmemek gibi bir şansı yok nasılsa. Ya arkadan geliyor, ya da önden gidiyor bazıları. Ne mutlu, zamana yoldaş olana…

Git deyince gitmez, kal deyince kalmaz bir dünya. Yürüyoruz çoğu zaman eller ceplerde. Kimi bahçe-tarla derdinde, kimi nereyi yakıp satsam; kimin ocağını söndürsem derdinde… Ama sorun da şu ki: herkes sadece kendi derdinde… Niye?

Bir cihette buna katılabiliriz. Kendi derdini sorununu unutup da başkasına dil uzatacağına kendi derdine düşsün. Öteki cihette ise kendi karnını doyurma keyfiyle açın halinden anlamayıp yan gelip yatması… Burada kendi derdine düşmemeli, karnını doyurdun. Mutlusun, nefsin de azdı tabii. O zaman hatırlamazsın kimseyi.

Yeri geldiğinde “biz de insanız” demeyi iyi biliyoruz. Doğru, hepimiz insan olarak yaratıldık, insanız. Ama ne kadar? (…)

Soralım o zaman;
Kaç tane dostumuzun başarısına sevindik?

Kaç tane yeğenin, akrabanın bir iş başarması isteği sırasında ona “Sonuna kadar arkandayız, yürü koçum, madem istiyorsun: yap. Dünyanın sonu değil ya. Yanlış olsa da olur, yeter ki yapmaya çalış.” Yapamazsan da yanlışın nasıl yapıldığını öğrenir, bir daha aynı tufaya düşmezsin. Değil mi?

Kaç tane tanıdığımızın iyi bir şey yapmak istediğinde yanında olduk? “Bir ucundan da ben tutayım, belki yardımım dokunur” diye. Yahu biz neredeyiz???

Akşama kadar çalışıp didiniyoruz. Tamam, haklıyız. Yoruluyoruz çünkü. Akşam eve gelmenin bir manası olmalı. Daha paydos saati gelmeden “Eve gidip de yatayım yatağıma?” diyor birçoğumuz. Sadece çalışmaktan mı ibaretsin? Başka hiçbir işe yaramaz mısın? Hiçbir şey bulamıyorsan bile memleketini tanı, 50 yaşına geldiği halde memleketinin hangi yemeklerinin meşhur olduğunu bilmeyen milyonlarca insan var. “Bana memleketinden bahset? Sizin orada, ne yer, ne içerler?” diye sorunca ahret sorusu sormuş gibi bön bön suratına bakıyorlar insanın.

Biraz da olsa kültürünü araştırmalı insan, kimiz, neyin nesiyiz? Atalarımız kimmiş? Nasıl yaşamışlar, gelenekler neymiş? Ne yer, ne içerlermiş? Ve bunun gibi binlerce soru çıkarabiliriz karşımıza.

Hiçbir şeyden habersiz bir toplumun aklını elinden almak iki tane “inşallah”, iki tane “Maşallah” sözüne bakar. Gafil yaşamanın ezikliği buradan peyda oluyor. Din silahını kullanarak.

Şimdi az buçuk kültürlü bir insan, insanlığını bir kenara bırakarak eline üç beş parça eşya alıp bu kültürden yoksun insanların yanına gidip bütün yastık altlarını boşaltabilir. İnsanlardaki bu eksikliğin farkında olduğum için bu zayıf noktayı kullanmayı düşünürsem, yani şerefsizlik geçerse aklımdan, bir aya kalmaz altıma jeep çekerim.

Niye mi yapmıyorum? Biraz da olsa insanların zaafından faydalanmamam gerektiğini düşünecek kadar vicdanım var. Fazla da bir şey değil. Geçen kulağıma geldi: haberini alınca çıldıracak gibi oldum…

Evin kız çocuğu kitap okuyor diye şiddet görüyormuş. Bir konuda konuştuğu zaman ise “Sen bunları hep o kitaptan öğreniyorsun değil mi?” diyerek kitaplarını çöpe atıyorlarmış. Bir güzel de dayak yiyormuş üzerine. Fetva emini olsam: “Bu aile bireylerinin katli vaciptir” derim. Korkudan evinde kitap okuyamıyormuş. Düşünsenize, nasıl insanlar var toplumumuzda? Tebrik edeniniz çıkmaz. Bundan şüphem yok.

Lafı fazla uzatmadan size şunu söyleyeyim;
“İnsanların çoğu, bok üretmekten başka hiçbir işe yaramıyor.” Yani, küllün zararlar. Onları kazanın. Bir insana bile yardımcı oluyorsanız, bir kitap bile okutma şansınız varsa, bunu kullanın. Yapın. En azından yaşanmış şeyleri okudukça doğruları bulup hayatlarına yansıtırlar.

Zarar veren kendine versin ama bunu insanların önünde değil, kendi içinde yaşasın. Kimse örnek almasın. Kolayı çiğler sever. Çiğlerle dolu dünya, yakın, pişirin onları!!!

Servet SAYGINOĞLU - Çiğ Dünya

1 yorum:

  1. Sayın Saygınoğlu yazdıklarınız her zaman hayatın kendisi,hepsini yürekten destekliyorum. Bu yazdıklarınıza uymayan biriyim,bu yüzden huzurluyum ama bu kadar hayatın farkında yaşamak bazen yoruyor insanı.Farkında olmadan yaşamak daha mı kolay diye düşündüğüm olmuyor değil.Sevgi, Saygılar...

    YanıtlaSil