21 Mayıs 2013 Salı

Anladığın Kadarını Anla, Sus!

Arada bir kevgir misali iletiler paylaşırım. Bu durum ise düşmesi gereken kişilerin düşmesi içindir. Yani AK’KOYUNların…

Dün bir ileti paylaşmıştım. “Adı Ömer olup da fırlama olmayanına rastlamadım. Hazreti Ömer bile halifelikten önce fırlamanın önde gideniymiş.” diye… Adamın Müslüman olmadan önceki halini bilenler vardır elbet. Hatta kendi kızını bile diri diri toprağa gömmüştür. İslamiyeti kabul ettikten sonra sahiden halifeliği hak edecek mertebeye ulaşmış ve Hz. Ebubekir’den sonra halife olmuştur. O iletiyi yazdıktan sonra iki dakika paylaşıma bakmadım, aniden ne kadar bağnaz, yobaz varsa doluşmuş yorumlara… Anlamaktan uzak takoz kaynıyor ortalık…

Kimseye bir şeyler anlatma derdine düşmüyorum, yazıp bırakıyorum ortaya, herkes algılarının açık olduğu kadar anlasın. Kendimi sevdirme, benimsetme gibi bir kaygım yoktur, olmayacak da. Yazı yazmayı para bekleme kaygısı ile yazmıyorum. Şükür elim ayağım sağlam, çalışıyorum, sanatkârım. Yazma amacım hiçbir zaman ilgi toplama amacı olmadı. Şayet öyle olsaydı, bu kadar samimi ve aklı başında insanı bir arada göremezdim. (birkaç kişi)

Yazı yazmak benim için içimi dökmek anlamındadır, yaşam koşturmacası içerisindeki terimdir. Bunu da kağıda silerim. Kimseye kitaplarımı, yazılarımı okuması için ricada bulunmadım. Yedi yaşımda okula başladığımın ertesi günü, iş hayatına başladım. 11 yıl hem iş, hem de okul hayatım sürdü, sonrasında da iş hayatım devam etti ve halen devam ediyor. Okuyarak öğreniyor, yaşayarak pekiştiriyorum. Tek bacakla yürünmüyor, yaşadıkça okuduklarını pekiştirirsin, haricinde ise okuduğun, sadece kitapta kalır.

Yazı yazmaya kimse ile bir şeyimi paylaşamadığım, karşımdaki insanla paylaştığımda ise dinlemeyip kendi derdini anlatma gayretine düştüğü için başladım. Fark ettim ki, kâğıdın sesi çıkmıyor ve gayet iyi dinliyor beni.

İlk başlarda yazarak içimi döker, ardından yakardım yazdıklarımı. 2001’den, 2008’e kadar olan yazılarımın neredeyse tamamını yakmışımdır, fakat bahsettiğim yıl itibariyle yazdıklarıma baktığımda, herkesin okuyup bilmesi gereken şeyler olduğunu görmeye başladım. Ve birikti, hikayeler, denemeler, romanlar yazdım ve bu çeşmenin suyu da ben ölene kadar kesilecek gibi değil.

Kelimeler kadar mimikler de önemlidir. Yazı dilinde espri olarak yazdığın bir şeyi karşındaki insan küfür olarak bile algılayabilir. Durum böyle olduğu için, okuyan insan okuduğunu özellikle yanlış algılarını kapatarak okumalı. Yanlış anlasa bile “bence ben yanlış anladım” diyerek yeniden okuyup manayı yakalaması lazımdır. Anlatmak için yüzyüze görüşmeye kalksam, ömrüm yetmez o kadar insana…

Net olan bir şey var: İNSANLARI BİREYSEL OLARAK SEVMEM. TOPLUMSAL OLARAK SEVERİM. Kimse için, kimseden vazgeçmem, biri istedi diye sigaramı bile azaltmam. Bilirim ki beni, benim kadar düşünen olmaz.

Ukalalık: Sorulmadığı halde “bence” ile başlayarak içinde bulunduğumuz olay ve durumlarda akıl vermektir. -kendisine fazla gelmiş gibi-

Öyle bir derdim yok, sorulmadığı sürece fikrimi söylemem. Yüz yüze tanıyıp da benden rahatsız olduğunu söyleyene rastlamadım. Ama sanal ortamda, yukarıda bahsettiğim gibi, yanlış anladığını değil de, yanlış şeyler yazdığımı düşünenler oluyor. Açıkladığım gibi normal bir durum.

Geçenlerde biri, sormadığım halde akıl vermeye çalıştı ve aldı cevabını. “Aklın senin olsun, bırak da eğer bir girdap varsa, ben kendim yüzerek çıkayım. Aklını ihtiyacı olana ver.” dedim. Bu cevabı alır almaz tekrar yazdı: “Üç-beş kişi durumlarını beğenince kendini bir şey sanmaya başlamışsın. Anlaşılan götünü çok kaldırmışlar senin.”dedi. Yanıtım gecikmedi tabi, “götümü kimse kaldırmadı benim, zaten götü kalkık adamım ben. EGONUN KRALI BENDE.” dedim hazmedemedi, defolup gitti.

Sanal ortamda bir yazının altına iki satır yorum yazarak, yorum yaptığını düşünen zırtapoz ergen beyinliler var. Şimdi bir şey söyleyeyim; KİM OLURSAN OL, CİDDİYE ALDIĞIM KADARSIN. ÖTESİ YOK.

Burada her türlü insan var. Dindar, kindar, sağcı, solcu, sarı, beyaz, esmer, zenci... ve daha birçok çeşidi.

Etiyopya’dan bile insan var, yazıyı kopyalıyor ve kendi diline çevirerek okuyor. Anladığı kadarını anlıyor ve yoluna devam ediyor. Yani arkadaşım, sen burada yorum yazarak bana yorum yapmış olamazsın.

Ön yargısını gömlek cebinde taşıyarak gelenin de o yargılarını alır götüne sokarım.

Edebim daima yerindedir, fakat edepsizlik gerektiren konular vardır; kişiye ve kişinin bulunduğu konuma, duruma, olay ve düşüncelere göre davranırım.

Şimdi cancağızım; SEN, SEN OL VE HER ZAMAN ELİNDE MANEVİ BİR ÇATALIN OLSUN. Kepçe ile alırsan, yorum kusarsın. ÇATAL OLSUN ELİNDE VE KENDİ DAMAĞINA UYGUN OLAN ŞEYLERİ AL. Bu seni tatmin eder ve başkalarını düzeltme gereği duymazsın vesselam.

Servet SAYGINOĞLU

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder