Gitmese iyi olurdu, gitti ve kıymeti anlaşıldı. (!) Değerimizin bilinmesi için ölmek mi gerek. Birilerinin bizi sevdiğini anlaması için
bizi yitirmesi mi lazım. Ne zaman bir şeylerin kıymeti yitirilmeden anlaşılır.
Can acıtıldığı zaman mı? Sorular, sorular, sorular… Bunlar ardı arkası
kesilmedi, kesilmez. Büyük bir çoğunluğu düşüncelerin azlığındandır. Bir şeyleri
düşünmeden, idrakına danışmadığındandır aklın, zihniyetin geride kalışı. İsim
vermek istemem diye başlarlar, lakin ben isim vererek başlamak istiyorum. Facebook’da
“Maksat Gülmek” adlı bir komedi sayfası kanserli bir çocuğun fotoğrafını
paylaşmış ve fotoğrafın adlına aynen şu yazı yazıyor; “Bu çocuk kanser facebook
paylaşım başına 3 kuruş ödüyor. Lütfen paylaşırmısınız. : (“ Paylaşımın altına
baktığınız zaman tam olarak 3.200 kişi bunu profilinde paylaşmış. Şimdi bu 3.200
tane insana soruyorum;
Facebook’un sahibi bugün Türkiye’yi (arsa bakımından) satın
alacak kadar zenginliğe sahip. Eğer kanserli bir çocuğa yardım edecekse bunu
senin paylaşma oranına göre mi yardım yapacak? Be beyinsizler, be düşüncesiz
geri zekalılar, zihniyetleri 50 değil 100 yıl geride kalanlar… Siz bir saniye
bile bunun sizin için bir oyun olduğunu, zaafınızdan faydalanıldığını, o
fotoğrafı paylaşarak kendi sayfasının reklamı yaptırmış olduğunu nasıl olur da
düşünemezsiniz. Facebook’un yardım kampanyası böyle kıytırık ergen sayfalarının
yardımına mı kaldı? Şimdi sen, bunu okuyan arkadaşım; eğer oradaki 3200 kişiden
biriysen, yeri kaz ve içine gir. Üzerini de kendin kapat. Çünkü senin gibileri
var olduğu sürece iyi ya da kötü bir şekilde kendinizden küçüklere örnek
olacaksınız. O nedenle defolun bu hayattan. “Düşün düşün çoktur işin.”
Atasözünü bizim milletimiz farklı şekilde yorumlamış. Şöyle “Düşün düşün boktur
işin.” diye. Yeni nesil atasözünü böyle öğrendiği için düşünmekten kaçıyor. “Amaaaan
kim düşünecek onu.” deyişi ağızlarından eksik olmaz.
“Taş at”, diyen yok. “Kaya taşı” diyen yok. Madem poponun üzerinde oturmuş bekliyorsun, biraz düşün, muhasebe yap. “Nerede yanlış yapıyorum”, “Yaptığım her şey doğru mu?”, “Ben kimim?”,”Nerede olmam gerekiyor?”,”Nerdeyim” diye birkaç soru sor kendine. Cevap bulursun, zor değildir. Bunu dahi sormuyorsan sen neye yararsın? Dur ona da cevabı ben vereyim; “Kuru kalabalıksın.” Bugün günlerden 1 Şubat 2012 bugün sevgili “Barış Manço” ağabeyimizin ölümünün 13. yıl dönümü. Rahmetli Aziz Nesin; "Bir gün bu memleketin yanağına öpücük, başucuna da bir not bırakıp gideceğim; Öyle güzel uyuyordun ki uyandırmaya kıyamadım.” diyerek gitti. Şimdi görünürde şu var; Uyanan olsa notu görmüş olurdu. En azından Aziz Nesin elinden geleni yaptı, üst üste koyunca kendi boyu kadar kitap yazdı. Kimse okumadı mı bunları? Hiç mi ders alıp da aydınlatan olmadı. Benim geçmediğim sokakta, sokak lambasının bana ne kârı var? Ben o sokaktan geçmesem, lamba benim yolumu aydınlatmasa başka türlü bir işe yaradığını nasıl anlayacak?
Aziz Nesin bizi öperek gitti, bir de not bıraktı. Barış
ağabeyimiz gitti, adı kaldı. “Barış” sadece ad olarak kaldı, kardeş
kavgalarımız bitmiyor. İki öz kardeş bile birbirimizin başarısını alkışlamak
yerine “Ya rabbim onun kuyuya düştüğü günü bana göster” diye dua ediyor. Nedir
alıp veremediğiniz? Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkezi, Arabı ve onlarcası bir
aradayız. Bir saniye sonra yaşayacağına dair ihtimalin var mı? Neyi
bölüşemiyorsun? Oturduğun sofraya işeyen mi oldu? Bu da yok. Ah çeker durur
satırlarım, ben gibi. Bizim için, hepimiz için, tüm dünya için. Ah Barış
ağabey, gidişin sadece isim olarak değil, ülkemize dünyaya “Barış” olarak
kalsaydı keşke. Yazımın sonunu Barış ağabeye dair bir anektod ile kapatmak istiyorum;
***
"Barış Abi Fransa’da bir televizyon kanalının canlı yayınına konuktur.
Karşısında ise küstah bir spiker! Sözde Barış Abi ile dalga geçmektedir.
Sürekli, “işte Türk, yani barbar, vahşi…” demektedir. Barış Abi daha fazla
dayanamaz ve spikere “yanınızda kâğıt para var mı?” diye sorar! Bu soruya
spiker şaşırır ve “evet var ama n’olacak” der. Barış ısrar edince spiker
cebindeki kâğıt paraları çıkartır. (Bu olaydan az önce Barış Abi canlı yayında
“anahtar” adlı şarkısını söylemiştir. Bu şarkının bir bölümü şöyledir:
“beş
akif - bir saat kulesi, iki kule - bir fatih, beş fatih - bir mevlana, iki
mevlana - bir sinan” Bu şarkı bir matematik sorusudur ve şarkıda adı geçen
kişiler o dönemdeki türk parası olan banknotların arkasında fotoğrafı olan
kişilerdir.)
Barış Abi spikere sorar: “Bu paranızda fotoğrafı olan kişi kim?”
Spiker: “general”
Barış Abi diğer paralardaki fotoğrafları olan kişileri de sorar, spikerin verdiği cevaplar hep aynıdır, “general”, “amiral”, “komutan”…
Bu sefer de Barış Abi cebinden Türk paralarını çıkarır.
Spikere derki: “Bu parada fotoğrafı olan kişi Mehmet Akif Ersoy’dur. Şairdir… Bu fotoğraftaki kişi Mevlana’dır. Düşünürdür… Bu paradaki fotoğrafı olan kişi Fatih Sultan Mehmet’dir. Adaletin sembolüdür… Bu paradaki kişi ise Atatürk’tür. “yurtta barış, dünyada barış” diyen kişidir…
Barış Abi spikere sorar: “Bu paranızda fotoğrafı olan kişi kim?”
Spiker: “general”
Barış Abi diğer paralardaki fotoğrafları olan kişileri de sorar, spikerin verdiği cevaplar hep aynıdır, “general”, “amiral”, “komutan”…
Bu sefer de Barış Abi cebinden Türk paralarını çıkarır.
Spikere derki: “Bu parada fotoğrafı olan kişi Mehmet Akif Ersoy’dur. Şairdir… Bu fotoğraftaki kişi Mevlana’dır. Düşünürdür… Bu paradaki fotoğrafı olan kişi Fatih Sultan Mehmet’dir. Adaletin sembolüdür… Bu paradaki kişi ise Atatürk’tür. “yurtta barış, dünyada barış” diyen kişidir…
Bizim paralarımız bunlar… Biz türkler ince ruhlu,
kibar, medeni insanlar olduğumuz için paralarımızın arkasına şairlerimizin,
düşünürlerimizin”, bilim adamlarımızın fotoğraflarını bastık! Siz Fransızlar
kendiniz barbar, vahşi olduğunuz için paralarınızın arkasına hep savaş
adamlarının fotoğraflarını basmışsınız! der…
Barış Abi’nin bu cevabından sonra televizyon yöneticileri canlı yayını keserler ve spikeri oradan kovarlar, başka bir spiker yerine gelir ve canlı yayın yeniden başlar, yeni spiker Barış Abi’den ve Türk’lerden özür diler, programa böylece devam edilir."
Barış Abi’nin bu cevabından sonra televizyon yöneticileri canlı yayını keserler ve spikeri oradan kovarlar, başka bir spiker yerine gelir ve canlı yayın yeniden başlar, yeni spiker Barış Abi’den ve Türk’lerden özür diler, programa böylece devam edilir."
***
Son sözümü söyleyip öyle gideyim, “Barış" ağabeyin sokağı aydınlıktır daima, evinize
giderken karanlık sokaklarda "Kuyuya düşme korkusu" yaşadığınız gibi korkular yaşamazsınız."
Nur içinde uyu Barış ağabey.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder