İnancımızı şov malzemesi yaparak yitirdik kalbimizin saflığını... Gösteriş için hayattayız. Bundan başka bir şey düşünmediğimiz için hayatı yaşamıyoruz malesef.
Oruç tutmayıp "İftar saati gelse de iftarımızı açsak" diyen... Sofra fotoğraflarını etleri butları zoom yaparak çekip facebookta paylaşan, (biri de çıkıp demiyor ki ikram edemeyeceksen fotoğrafını paylaşma, yoksa görenlerin göz hakkı oluyor) ortam içerisinde "Ay benim namazım kaçıyor" deyip kalkarak sözde namaza giden... Ne sevgililer biliyorum sadece mutluluk pozu vermek için yan yana gelen, bunun üstüne fotoğraf makinesi "şıkırt" ettikten sonra karşısına geçip deli gibi kavga etmeye, gereksiz kıskançlık yapmaya devam eden. Hepsini adımız soyadımız gibi biliyoruz. Olmadığımız gibi görünmeye çalışmaktan aynadaki yüzümüz bile artık samimi gelmiyor. Bu yüzsüz halimizle bir de evlenip çocuk yapıyor ve "ver yesin, ört uyusun" misali kumanda ederek düzgün insanlar olmasını istiyoruz. Çocuk daha akıl baliğ oldu olacakken türlü haltı yeyince de kader-kısmet veya arkadaş kurbanı diyoruz. Karı koca birbirini sevmiyorsa da evlatların her suçu mutlaka kaynana taraflarına yüklenir. Herif der ki dayısına çekmiş, kadın der ki amcasına çekmiş. Sizde nasılsa kusur yok şükür. Birer kanatsız meleksiniz. Çok pardon ama "Ben neyim ki benden çıkan ne olsun?" demek aklımıza gelmez, çünkü egomuza dokunur.
Aman haa... Egomuza dokunan her kimse, onu tek kalemde silmeyi asla ihmal etmeyelim. Evi terk edelim, anne babaya düşman olalım, yılların dostluklarının altına kibrit çakalım. Sökülen bir giysiyi hemen çöpe atalım, araba 3 seneyi geçmeden değiştirelim, koltuk takımını yenileyelim, borç da olsa alalım ki "Durumları iyi değil" demesinler... Bu sayede 'Bunca borcu nasıl ödeyeceğiz' diye sabaha kadar gözümüze uyku girmesin. Tabi bunu gösterişin bedeli olarak değil, hayat zorluğu olarak nitelendirelim. Affferim bize...