28 Şubat 2014 Cuma

Beraber Yürüyemeyiz Bu Yollarda

Arada bir alınıyorum sana. Bu durum senden soğuduğumu düşündürmesin. İlgine ihtiyacım vardır, biraz daha yakınlık istiyorumdur. Ama sen üzülüp duruyorsun. Bu kez bende yoktan yere üzülüyorum. İşte bütün mesele buydu: "anlaşılmak". Ben, seni üzmek için alınmam. Bir kez sarılsan geçecek aslında. Düşünemiyorsun. Sonra yoktan yere kafa kafaya verip, Hakan Taşıyan'dan "Hazin geliyor" şarkısı dinler hale geliyoruz. Biliyorsun, bu haller bize yaramıyor. İstedikten sonra sarılmanın bir anlamı kalmaz.

Hani bir nevi evine misafir geldiğinde "Yemek yiyor musun?" diye sormak gibi. Misafire böyle bir soru sorulmaz. Yapman gereken: Sofrayı kurup misafiri davet etmektir. Buradaki mana şu: Sen ona böyle bir soru sorduğunda "ağzımla isteyeceksem, neremle yiyeceğim?" deyimi ile cevap verirse şaşırma... Yani anlayacağın; bana sarıl diyemem, ilgine ihtiyacım var diyemem, beni anlamaya çalış diyemem. Senin içinde öyle bir “his” yoksa "biz" diye bir şey yoktur zaten. Beraber yürüyemeyiz bu yollarda…

Servet Saygınoğlu – Beraber Yürüyemeyiz Bu Yollarda

26 Şubat 2014 Çarşamba

Değişken Haller

Çaycının fazladan getirdiği bir bardak çay gibiyim... Kimse sahiplenmiyor. Tepside kalıyorum, insanların gözü önünde her saniye soğuyorum hayattan... Aslında kurak arazide suya hasret bir çiçek gibiyim. Diğerlerinden fazla suya ihtiyacım olduğu için söktüler toprağımdan, canım acıyor ama güzel-sulak bir yere götürüyorlar sanırım, hemcinslerimin yanına yolcu olduğumu hissediyorum...

Servet Saygınoğlu - Değişken Haller

Zamane Ayrılıkları

Zamane ayrılıklarına: Bir sigara, bir bira ya da çay, bir acıklı şarkı, birkaç damla gözyaşı ve birkaç saat uyku yetiyor. Hatta bazıları üşeniyor. Sadece sonuncuyu yapıyor. Gidip uyuyor... Çünkü otobüs, tren, uçak. Bunların çağındayız. Bir araya gelmek, pek de zor değil... Kavuşmak için mücadele, evden rahat çıkmak için kırk türlü yalan söylemek, akla kara seçmek yok... Kolay başlayan, kolay bitiyor...

Servet Saygınoğlu - Zamane Ayrılıkları

Ender İnsanlar

İçinde fırtınalar kopsa da, karşısındaki insana her şey yolundaymış gibi davrananlar, kavgasını kafasının içinde yaşayanlar, yarasına devayı etrafta değil kimseye sezdirmeden kendinde arayanlar... İşte onlar ender insanlardır; kıymeti bilinesi, her fırsatta yüzü görülesi, ölesiye sevilesi...

Servet Saygınoğlu - Ender İnsanlar

25 Şubat 2014 Salı

Ahmed Arif'e...

"Kaç leylim bahar...", "Hani kurşun sıksan, geçmez geceden.", "Hasretinden prangalar eskittim." Ahmed ağabey, dön geri dünyaya... Dön. Çok özledik, sizsiz pek eskidik. Yaşamanın pek de anlamı yok hani. Olsun, yine de uğrayın arada. Dünya sizi sevmedi, sevse bu kadar canınızı yakıp gıdaklatmazdı. Biz de sizin gibi bekliyoruz dünyadan gidişimizi... Özlenir miyiz?, Aradan yıllar geçse hatırlayan olur mu dersin? Peki ya ismimizi anınca nutku tutulan? Şaşarım. Sizler gönlümüzde boş yer bırakmadınız. İyi ki siz, iyi ki söz, iyi ki acı, iyi ki utanç, iyi hüzün, iyi ki mahpus, iyi ki gurbet, iyi ki yalnızlık, iyi ki sanat, iyi ki müzik... Yine de, arada dostlarınla gel, bekleriz. Kapımız, gönlümüz gibi açık size. Sen ve akranlarına... Bekliyoruz. Siz gelmeseniz, biz elbet geleceğiz yanınıza...


Servet Saygınoğlu  – Ahmed Arif'e...

23 Şubat 2014 Pazar

Hayalini Kurduğum Dost Modeli

İçinde fırtınalar kopsa da, karşısındaki insana her şey yolundaymış gibi davrananlar, kavgasını kafasının içinde yaşayanlar, yarasına devayı etrafta değil kimseye sezdirmeden kendinde arayanlar… İşte onlar ender insanlardır; kıymeti bilinesi, her fırsatta yüzü görülesi, ölesiye sevilesi…
— Servet SAYGINOĞLU

5 Şubat 2014 Çarşamba

Güven ve İtibar

İnsan ömrü boyunca, karşılığında en çok bedel ödediği şeyler; kendisine duyulan güven ve itibardır. Bunları yükseklere çıkarmak için onlarca testten geçeriz. Kimse durduk yere bize saygı ve hürmetle yaklaşmaz. Ve aynı zamanda kimse durduk yere kendisi için değerli olan bir şeyi bize emanet etmez. Bunun için ufak şeylerle başlanır. Eğer yerine getiriliyorsa, herhangi bir hıyanet gösterilmiyorsa zamanla bu emanetler büyür. Çünkü kimsenin herhangi bir şeyine teşebbüs etmeyeceği bilinir hâle gelir. Bu durum, itibarımızı da besleyen bir şeydir. Bunun yanında bir de cebimiz doluysa, itibarımızı yeterince yüceltmiş oluruz.

Konuyu bir yere getirmek istiyorum. Hani bir söz vardır: “Öfkeliyken karar, mutluyken vaat, üzgünken cevap verme.” diye. Bu üç düsturdan herhangi birini yarında bulundurmayan insan, yıllarca besleyip büyüttüğü ‘kendisine duyulan güven’ ve ‘itibar’ı yerle bir eder. İnsan dikkat etmeli. Hayat bir bakışla çok kolaydır, başka bir bakışla zor. Gece gündüz gözünü ayırmadığın tarlanı, yoldan geçen biri attığı izmaritle yakıp kül edebilir.

Her türlü kötülüğü yaptıktan sonra hâlâ keyfi yerinde görünen bir insana “nasıl oluyor da bunca kötülüğe karşın işleri yolunda ve keyfi yerinde oluyor?” diye sormana gerek yok. Kalbi kararmıştır. Her türlü işi yolunda da gider, çok güzel günler de görür ama uçurum kıyısında yürür. Hayatının altüst olması an meselesidir. Kesin olan bir şey var ki o da yanlışlarının bedelini büyük ölçüde ödemeden gözden kaybolmaz.

“Kalbi temiz insanlar, hatalarının bedelini henüz yutkunmadan öderler.” Yaptığın bir yanlış sonrasında hemen canın yanıyorsa, kendinle gurur duy. Başına gelen, senin için doğru yoldan ayrılmamanı emrediyor.

“Dilinin bekçisi, aklının sözcüsü, vicdanının hizmetçisi ol.”

Servet SAYGINOĞLU – Güven ve İtibar