30 Eylül 2013 Pazartesi

Keşke Pizza Paketi Olsaydı

Demokratikleşme paketi. Eğer o pakette demokratiklik ile alakalı bir şey varsa tükürün bana. 
*
Ülküm: yükselmek ve ileri gitmektir. Yobaz ve bağnaz olmak değil.  Ülküm her dine, dile ırka saygı duymaktır. Müslüman olmayanı ayırmak, ona cehennemlik gözüyle bakıp kınamak, düşman olmak değil! 
*
 Küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi, özümden çok sevmektir, özümü de yurdumu da paranın ucunu gösterene satmak değil.
*
Bu ülkede herkes türk değil ama türk başlığı altında toplanır. Kürt olan kürt asıllı türktür, laz olan da laz asıllı türktür, çerkez olan çerkez asıllı türktür. Bu böyledir.
*
 "Türküm" demek kimsenin zoruna gitmemeli, gururla söylenmelidir. Çanakkale zaferinde her dinden, her dilden insan o bayrak için savaştı, TC için.  Hürriyet için savaştılar, kimsenin emri altında olmamak için savaştılar. 
*
Japonlar, 2. dünya savaşından sonra kendi kendine yeten tek ülkedir ve okuma olarak dünya zirvesindedir.  Kültür ve bilgi olarak dünya zirvesinde olan bir ülke Atatürk'ü ders kitabında okutuyor, ama bizim ülkemizde kitaplardan kaldırılıyor. Niye mi? Çünkü Atatürk, toplumun bilgili ve kültürlü olmasını istiyordu. Akıl adamıydı. Elinden geleni yaptıktan sonra Allah’a havale ederdi. Oturduğu yerde Allahtan isteyenlerden değildi. Bilgisiz, kültürsüz insanlar çok kolay yönetilirler. Koyun benzetmesi oradan gelir. Koyun çobanı, sürünün arkasında değil, önünden gider. Sırtında çanta misali ot asılıdır. Bir tane koyun takip etmeye başlayınca, ötekiler de peşi sıra giderler. Nereye olduğunu bilmeden, sorgulamadan…
*
Demokraside dayatma diye bir şey yoktur, herkes kendi dinini kendi istediği şekilde yaşamalıdır.  Kara çarşaf olayına gelince, burada kişisel fikrimi açıklamak istiyorum: Ben çarşaflıdan korkarım, çünkü altından ne çıkacağı belli değil. Bir bakarsın dindar, bir bakarsın elinde bıçaklı adam, bir bakarsın dansöz, bir bakarsın düşman. Her şey olabilir. Velhasıl, gidişat günden güne kötüye doğru... Okullarda başörtüsünün de olmasını istemiyorum. Eşitlik olmalı. Kıyafet serbestliği de çok yanlış bir durumdur. Fakir olan utana sıkıla gider okula, zengin olan parasının havasını atar. Yok öyle bir dünya.

Servet SAYGINOĞLU – Keşke Pizza Paketi Olsaydı

23 Eylül 2013 Pazartesi

Kendim Ettim

Hayattan aldığım keyiflere bir yenisini ekledim: yıllardır arayıp tek kelime etmeyen bir insanın, işi düştüğü için aradığında onu reddetmek. İşte bu durum, herkes için tadı çıkarılası hale gelmelidir. Özellikle ve özellikle karşı tarafı memnun etmek için kendimiz sıkıntıya düşeceksek iki kere reddedilmelidir. Niye mi? İçinde bulunduğun durumda karşıdakini kırmazsan kendin kırılacaksın. Çoğumuz çok kırılmış, çok üzülmüş, çok kazık yemişizdir. İşte bu şekilde kırıla kırıla, kazık yiye yiye, üzüle üzüle 'önce can, sonra canan' demeyi öğrenmeli insan.

Nedir? Bir başkasının canı yanmasın, kalbi kırılmasın diye kendi canımızı ve kalbimizi ortaya atmanın bedelini kendisi için fedakârlık yaptığımız insanlar arkalarını dönüp gittiklerinde ödemeye başlarız. Akıl gelir başa, "yaptığını beğendin mi?' diye sorar? Biz de susar kalırız. Hüner Çoşkuner'den "kendim ettim, kendim buldum" parçası biz susanlara gelsin o zaman...

Servet SAYGINOĞLU - Kendim Ettim

9 Eylül 2013 Pazartesi

Hikayedir, unuttum demeler

Unuttum demeler baştan sonra hikaye... Kim, neyi unutabilmiş ki? O'ndan ayrıldıktan sonra istersen onlarca kişi ile sevgili ol, hatta aradan yılları geçsin ve evlenip çoluk çocuğa karış... Başkasının elini tuttuğunu gördüğünde şuranda bir şey düğümlenecek. Söylenen bütün sözler unutulur, bütün mektuplar yakılır ama ama ama hissedilen hiçbir şey unutulmaz. Giden eli boş gitmez, alır gider. Bir şeyler bırakmaz mı dersin? Bırakır. 'Hiçbir şey bırakmadı' desen de mutlaka bir şarkı bırakmıştır ve ne yaparsan yap, o şarkıya rastlayacaksın. Bu kez gözyaşlarını içine akıtacak ve tebessüm maskeni takacaksın.

Servet Saygınoğlu - Hikayedir, unuttum demeler

3 Eylül 2013 Salı

Kitapçı/Kebapçı

Bir ülke düşünün ki orada kitapçılar iflas ediyor. Eğitimin, bilginin, kültürün günden güne paspas edildiği, başa geçen birinin ne dediyse hiç düşünmeden, okuyup araştırmadan "amenna" dendiği. İnsanların kendi aklını kullanmadığı, kullananların da yetmediği bir ülke... Ekonomi olarak dünyada 17. sırada olup, kültür adına 89. sırada olan bir ülke... Eyvah, eyvah, eyvahhh... Yaşadığım bir diyaloğu paylaşmak isterim. Adamın biri gelip sordu:

‘Madem yazar adamsın, kuru temizleme firmasında ne işin var?’

‘Çalışmazsam hayatımı idame edemem.’

‘Senin sürekli yazman lazım.’

‘Benim sürekli yazmam için okurları(m)n çok olması lazım. En son ne zaman kitap okudun?’

‘İlk okulda Cin Ali'yi okumuştum.’

‘İşte senin yüzünden çalışıyorum.’

‘Nasıl yani?’

‘Sen ve senin gibiler yüzünden...’

‘Bırak şimdi, seni daha yeni tanıyorum. Senden laf yemeye gelmedim.’

‘Sen ve senin gibiler kitap okusanız, ben de ekmek derdine düşmeden bütün vaktimi sizlere bir şeyler sunmak için harcarım. Sürekli okur, araştırır, düşünür ve yazarım.’

‘Sen de haklısın...’

80 milyon nüfusu olan bu ülkede, -köşe yazarları hariç- yazarlığı ile karnını doyuran 50 tane yazar yok. Kendim için demiyorum, çok güzel yazıp da hala çalışmak zorunda olan yazarlar bilirim, akşam eve geldiklerinde yorgunluktan kalemi ellerine alamazlar. Deftere bakınca harflerin birbirine karıştığını görürler... Ona rağmen yazmak için çabalarlar. Çünkü ötekilerden çok yol kat ettiklerine inanarak bu birikimlerini insanlara sunma zorunluluğu hissederler. Konuyu dağıtmadan olayı kitapçıya bağlayayım. Yazar adam hayatını sürdürmek için çalışır ama kitapçı iflas etmemek için ne yapsın ki? Mekanı kebapçı dükkanına mı çevirsin? Olur bak, bize böyle gerek... Koskoca dükkanı niye kitapçı yapıyorsun ki? (!) Dönüştür bir kebapçıya. Ha kitapçı, ha kebapçı... Kapının önüne de bırakırsın bir tezgah, 3-5 kitap olur üzerinde... Ohooo başımızdan artar. (!)

Servet Saygınoğlu - Kitapçı/Kebapçı

2 Eylül 2013 Pazartesi

Kitaplar

Kitap, dikenli yollarda yürürken ayakların yaralanmasını engelleyen ayakkabı gibidir. Aynı zamanda kötü yollara götürmez. Kitap dediğin yalnızlığı sevdirir insana. Güzel bir kitap açmışsan önüne, aklına yalnız olduğun gelmez. Gelse de "yalnızlık, ne güzel şey." dersin. Seversin kendini, yaşanan hayatların satırları arasında dolaşırken hayalen de diyar diyar gezersin. Acı çeker, gülümser, mutlu olur ve yeri gelir katil olursun. Ama pek sevdirir kendini kitaplar. Kitap insana küsmez de, insan nazlıdır, bazen kendine bile küser.

Servet SAYGINOĞLU - Kitaplar