26 Ocak 2013 Cumartesi

Yorgunluk Dersi

Akşam 8 inde biraz uyuklayayım dedim, günün yorgunluğu vardı üzerimde, biliyordum. Bir saat kadar uyuyup, sonra işlerimi yapacaktım. Hava fena halde soğumuştu. Yatağa girdim, gözlerimi açtığımda saat gecenin 2siydi. Bir şeye karar vermek için vücudun en başta ne durumda olduğunu iyi biliyor olmak lazım, açlık ya da yorgunluk babında… Şimdi bakıyorum kendime; gözler sönük, kafa capcanlı ama bu saatte uyanmanın meyvesi nasıl yenir düşüncesi bir tuhaf yapıyor insanı.

Bu kötü akşamdan da öğrendiğim bir şey var; Bazı sıkıntılar sonrasında öğrendiklerimiz, “iyi ki bunu yaşamışım” dedirtiyor. Böyle bir tecrübeye sahip olmak için daha beteri ile sınanmak da vardı. Akşamım heba oldu ama uyandığımda bu heba oluşun üzerini örtecek farkındalığım var, bu güven verdi bana… Ne mi anladım?

Eğer bir hayat isteyeceksem; ilk olarak vücut yorgunluğumun aklımı örtmeyeceği bir hayatı istemeliyim…

Aklım buna onay verdi. Buna ulaşacağım.

Servet Saygıno
ğlu / Yorgunluk Dersi

22 Ocak 2013 Salı

GS AVM Hotel

Galatasaray Üniversitesi'nin yanıyor olmasına sevinen beyin özürlü karşı takım taraftarları ezikliklerine doymasınlar. Taraftarlık olayı sadece maç esnasında olmalıdır. Saha dışında herkes dost, arkadaş ve akrandır. Kişilik pazardan alınmıyor, insan kendine fiyat biçtirecek kadar küçük olmamalı. Taraftar gözlüklerini çıkarıp insanlık gözlüklerini taksalar, anlarlar bir TARİHin yandığını. 

Bu yangının neye gebe olduğunu pekâlâ biliyoruz; Haydarpaşa Garı'nın akıbeti gibi yani... 
Zengin bir ARAP bulup orayı da satacaklar!

Servet Saygınoğlu / GS AVM Hotel

Takıntı


İnsan, aşılması gereken bir şeydir.
Çay ya da herhangi bir şey içerken olabildiğince dudak payının bırakılmamasına dikkat ederim. Ve uzun yıllardır bende takıntı haline gelmişti. Sebebini araştırmak hiç geçmemişti aklımdan. Bu takıntıdan kurtulmak istiyordum. Takıntıdan kurtulmak için oluşma sebebini çözmek gerekiyordu sanırım. Bunu fark ettim. Bir haftadır üzerinde düşünüyordum ve buldum.

Dudak payının fazla bırakılmasını istemeyiş sebebim: Çocukken akşamları annem bir bardaktan fazla çay içmemize izin vermezdi, altımızı ıslatmayalım diye. Dolayısıyla bende “madem bir bardak içeceğim, o zaman tam dolu olsun” diyerek bardağın dudak payı kısmını da doldururdum. Şimdi istediğim kadar çay içme şansım var. Yaklaşık üç gündür üzerinde uğraşıyordum ve artık bu takıntıdan kurtuldum. Mana şudur: Küvete tıpa takarak suyu kesmiş olamayız. Çeşmeyi, yani kaynağı kapatmak gerekir.

Servet Saygınoğlu - Takıntı

17 Ocak 2013 Perşembe

Hayat mı? Hayat çok garip…

Can Dündar tarafından hayatı kaleme alındı ve o kitabın çıkışını dünya gözüyle gördü. Bir diğer husus ise uzun süre yatakta kalmadı. Yatalak insanlar kendilerine eziyet oldukları kadar yakınlarına da yük olurlar. Bahsettiğim şeyler kalbinin temiz olduğuna işaret ediyor. Kişiliğini ya da medyada neler yaptığını, nerede ne konuştuğunu bilmiyorum. Çok da ilgilendirmiyor doğrusu… ‘Hastalandı’ dediler 1-2 gün geçti, elini kolunu sallayıp gitti Mehmet Ali Birand. Hayat mı? Hayat çok garip…

14 Ocak 2013 Pazartesi

İSTANBUL


Bu şehri sevmeme kimse sebep olmadı. Vardı bir İstanbul özlemi içimde... Bu şehir hakkında birkaç fotoğraftan başka bir şey görmemiştim. Belki de ismine bir sempatim vardı. Ne badireler atlattıktan sonra "İSTANBUL" ismine layık olması gibi. Zamanı gelince bu kentte yaşayacağımı daha çocukken söylemiştim, oldu. Boğulacaksa büyük denizde boğulmalıydı insan. Yenilecekse büyük rakibe yenilmeliydi. Atlayacaksa, en az boğaz köprüsünden atlamalıydı. Büyük tutkuların ve büyük başarıların kazanılacağı yerdi İstanbul, olmak istediğim yerdi ve oldum.

Servet Saygınoğlu - İSTANBUL


8 Ocak 2013 Salı

Bir Anadolu Gururu ÜMMÜYE TEYZE

Dün akşamki Kim Milyoner Olmak İster programına çıkan Balıkesir'li Ümmüye teyze hiç takılmadan 8. soruya kadar geldi ve jokerlerin 3 tanesini kullandı. 

10. soruda sadece bir jokeri kalmıştı. Seyircinin ipi ile kuyuya inmek istemedi ve 30 bin lirayı alıp Erdek'e döndü. "Şalvarlı'sın, ne işin var yarışmada*" diyerek onu caydırmak isteyen arkadaşları bu saatten sonra nasıl bakacak onun yüzüne. 

50 yaşında bir kadın, çocukluğundan beri kitap aşığı... 
Gözyaşlarımı tutamadım... 
Gurur duydum...
Teşekkürler Ümmüye Teyze, kültürlü bir Anadolu kadını örneğini sunduğun için…

Servet SAYGINOĞLU

4 Ocak 2013 Cuma

İnanç Sömürüsü

Bugün işyerine iki tane yaşlı amca geldi, dünde farklı iki yaşlı amca gelmişti. Ellerinde makbuzlarla para topluyorlar. “Kur’an kursuna makbuz karşılığı yardım eder misiniz?” dediler, tabi iş arkadaşları geri çevirdi onları. Onlar gittikten sonra düşüncelere daldım.

Biz kuran okumayı camide öğrendik. İkindi namazından sonra hoca yarım saat kadar vakit ayırır, on kişiye ders verirdi. Ve bir hayli güzeldi. Kendi başımıza okuyana kadar hoca ilgilendi ve sonra yolumuza kendimiz devam ettik. Bu amcalar şimdi kuran kursuna para topluyorlar ama kuran kursu gerekli midir? İlköğretimden sonra okulu bıraktırıp kuran kursuna alıyorlar, hafız olduktan sonra serbest kalıyor.

 Yaşı ilerliyor tabi, kurs sonrasında imam hatip lisesi, akabinde ilahiyat fakültesine ilerliyor. Peki bunların hepsi ilahiyat fakültesine kadar ilerliyor mudur? Tabi ki hayır. Zaten ergen yaşta kurstan mezun olmuş oluyorlar, birçoğu kendini tabir-i caizse zinciri koparmış köpek gibi sokağa atıyor. Gözü kadın kız görüyor ve sapkınlıkları oluyor. Bu güzelim çocukları kapalı ortamlarda yıllarca tutmak ne kadar akıl kârıdır? Yardıma değer bir durum yok. Her mahallede, onlarca fukara insan var. Kimi adam sakattır ve aylardır çalışmıyordur. Kiminin kocası yoktur ve küçücük bir çocuğun getireceği üç-beş liraya bakıyordur. Bu fukaraları neden sadece ramazanlarda hatırlıyoruz? Hani fitre veririz ya.

Bu insanlar ramazan haricindeki zamanlarda bolluk içinde midir? Allah akıl vermiş, beyin vermiş, kalp vermiş, sır vermiş. Şimdi kuran kursuna para toplayarak güya iyi bir şey yaptığını düşünenler akşam eve geldiklerinde takkelerini ovuşturarak yorgunluk gideriyorlardır. Bu adamların (!) yaşından başka neyine saygı duyayım? Yaşına da duymuyorum. Kuran okunmasına, hafız olunmasına da karşı değilim. İsteyen istediği yolda gitsin ama fukaraya yardım için gelen varsa, cüzdanımı alıp gitsin. Haricinde ise gereksiz durumlar için Allah’ın adını ağzına alarak inanç sömürüsü yapanların yüzü tükürmeye de lâyık değildir!

Servet Saygınoğlu – İnanç Sömürüsü

3 Ocak 2013 Perşembe

Düşünceler

Sevilir yürekten, aşkı için gerekirse her şeyden vazgeçer insan ama karşıdaki buna ne kadar layık? Hayattaki en mühim sorulardan biri budur. O kadar şeyden taviz veririz ama o gittiğinde "layık değilmiş" deriz. Giden gittikten sonra da; insan verdiği tavizlerin, budadığı dallarının acısını yaşamaya başlıyor. İşte bu acıların altından kalktıktan sonra insan kendisine kıymet vermesi gerektiğini hatırlıyor, uyanıyor ve yoluna kaldığı yerden devam ediyor.

Servet Saygınoğlu - Düşünceler

1 Ocak 2013 Salı

2012 ~ 2013


2012 yılı: 11 yıllık yazarlığımın "Bir Kafes, Kuş Aramaya Çıkmış" adlı ilk kitabımla resmiyete dönüştüğü bir yıl oldu. Yüzlerce insan tanıdım. Gözlerimi dolduran bir imza günüm oldu. Yazılar yazmaya devam ettim. Son yıllarda "Eylül" itibariyle depresyona girerdim. Bu sene aralık ayına kadar sarktı. (Yani iyi haber) Mutsuzluğun dibine vurdum. 

"Tuttuğun her dal kuruyorsa, kendi ağaçlarını kendin dik." diye bir söz yazmıştım. Bu söz benim için anlamını tamamen buldu. Bu yıl iki tane kitabım çıkacak; ilkbahar ve sonbahar'da. Okullar ve üniversitelerde söyleşiler yapacağım. 3 yıldır ailemin yanına (Ağrı’ya) gitmedim. Bu yıl gideceğim ve ilk planım; mezun olduğum lisede söyleşi yapmak. Haz alacağım koşturmacalar olacak. Buna hazırım.