Akşam
8 inde biraz uyuklayayım dedim, günün yorgunluğu vardı üzerimde, biliyordum. Bir
saat kadar uyuyup, sonra işlerimi yapacaktım. Hava fena halde soğumuştu. Yatağa
girdim, gözlerimi açtığımda saat gecenin 2siydi. Bir şeye karar vermek için
vücudun en başta ne durumda olduğunu iyi biliyor olmak lazım, açlık ya da
yorgunluk babında… Şimdi bakıyorum kendime; gözler sönük, kafa capcanlı ama bu
saatte uyanmanın meyvesi nasıl yenir düşüncesi bir tuhaf yapıyor insanı.
Bu kötü akşamdan da öğrendiğim bir şey var; Bazı sıkıntılar sonrasında öğrendiklerimiz,
“iyi ki bunu yaşamışım” dedirtiyor. Böyle bir tecrübeye sahip olmak için daha
beteri ile sınanmak da vardı. Akşamım heba oldu ama uyandığımda bu heba oluşun
üzerini örtecek farkındalığım var, bu güven verdi bana… Ne mi anladım?
Eğer bir hayat isteyeceksem; ilk olarak vücut yorgunluğumun aklımı örtmeyeceği
bir hayatı istemeliyim…
Aklım buna onay verdi. Buna ulaşacağım.
Servet Saygınoğlu / Yorgunluk Dersi
Yazara ait söz, aforizma, deneme, farkındalık ve tespit yazılarının yer aldığı bir platformdur. Alınlıları yazarın imzası ile paylaşmanız rica olunur.
26 Ocak 2013 Cumartesi
22 Ocak 2013 Salı
GS AVM Hotel
Galatasaray Üniversitesi'nin yanıyor olmasına sevinen beyin özürlü karşı takım taraftarları ezikliklerine doymasınlar. Taraftarlık olayı sadece maç esnasında olmalıdır. Saha dışında herkes dost, arkadaş ve akrandır. Kişilik pazardan alınmıyor, insan kendine fiyat biçtirecek kadar küçük olmamalı. Taraftar gözlüklerini çıkarıp insanlık gözlüklerini taksalar, anlarlar bir TARİHin yandığını.
Bu yangının neye gebe olduğunu pekâlâ biliyoruz; Haydarpaşa Garı'nın akıbeti gibi yani...
Zengin bir ARAP bulup orayı da satacaklar!
Servet Saygınoğlu / GS AVM Hotel
Bu yangının neye gebe olduğunu pekâlâ biliyoruz; Haydarpaşa Garı'nın akıbeti gibi yani...
Zengin bir ARAP bulup orayı da satacaklar!
Servet Saygınoğlu / GS AVM Hotel
Takıntı
İnsan, aşılması
gereken bir şeydir.
Çay ya da herhangi bir şey içerken olabildiğince dudak payının bırakılmamasına dikkat ederim. Ve uzun yıllardır bende takıntı haline gelmişti. Sebebini araştırmak hiç geçmemişti aklımdan. Bu takıntıdan kurtulmak istiyordum. Takıntıdan kurtulmak için oluşma sebebini çözmek gerekiyordu sanırım. Bunu fark ettim. Bir haftadır üzerinde düşünüyordum ve buldum.
Dudak payının fazla bırakılmasını istemeyiş sebebim: Çocukken akşamları annem bir bardaktan fazla çay içmemize izin vermezdi, altımızı ıslatmayalım diye. Dolayısıyla bende “madem bir bardak içeceğim, o zaman tam dolu olsun” diyerek bardağın dudak payı kısmını da doldururdum. Şimdi istediğim kadar çay içme şansım var. Yaklaşık üç gündür üzerinde uğraşıyordum ve artık bu takıntıdan kurtuldum. Mana şudur: Küvete tıpa takarak suyu kesmiş olamayız. Çeşmeyi, yani kaynağı kapatmak gerekir.
Servet Saygınoğlu - Takıntı
Çay ya da herhangi bir şey içerken olabildiğince dudak payının bırakılmamasına dikkat ederim. Ve uzun yıllardır bende takıntı haline gelmişti. Sebebini araştırmak hiç geçmemişti aklımdan. Bu takıntıdan kurtulmak istiyordum. Takıntıdan kurtulmak için oluşma sebebini çözmek gerekiyordu sanırım. Bunu fark ettim. Bir haftadır üzerinde düşünüyordum ve buldum.
Dudak payının fazla bırakılmasını istemeyiş sebebim: Çocukken akşamları annem bir bardaktan fazla çay içmemize izin vermezdi, altımızı ıslatmayalım diye. Dolayısıyla bende “madem bir bardak içeceğim, o zaman tam dolu olsun” diyerek bardağın dudak payı kısmını da doldururdum. Şimdi istediğim kadar çay içme şansım var. Yaklaşık üç gündür üzerinde uğraşıyordum ve artık bu takıntıdan kurtuldum. Mana şudur: Küvete tıpa takarak suyu kesmiş olamayız. Çeşmeyi, yani kaynağı kapatmak gerekir.
Servet Saygınoğlu - Takıntı
17 Ocak 2013 Perşembe
Hayat mı? Hayat çok garip…
Can Dündar tarafından hayatı kaleme alındı ve o kitabın çıkışını dünya gözüyle gördü. Bir diğer husus ise uzun süre yatakta kalmadı. Yatalak insanlar kendilerine eziyet oldukları kadar yakınlarına da yük olurlar. Bahsettiğim şeyler kalbinin temiz olduğuna işaret ediyor. Kişiliğini ya da medyada neler yaptığını, nerede ne konuştuğunu bilmiyorum. Çok da ilgilendirmiyor doğrusu… ‘Hastalandı’ dediler 1-2 gün geçti, elini kolunu sallayıp gitti Mehmet Ali Birand. Hayat mı? Hayat çok garip…
14 Ocak 2013 Pazartesi
İSTANBUL
Bu
şehri sevmeme kimse
sebep olmadı. Vardı bir İstanbul özlemi içimde... Bu şehir hakkında birkaç fotoğraftan başka bir şey görmemiştim. Belki de
ismine bir sempatim vardı. Ne badireler atlattıktan sonra "İSTANBUL"
ismine layık olması gibi. Zamanı gelince bu kentte yaşayacağımı daha çocukken
söylemiştim, oldu. Boğulacaksa büyük
denizde boğulmalıydı insan. Yenilecekse büyük rakibe yenilmeliydi.
Atlayacaksa, en az boğaz köprüsünden atlamalıydı. Büyük tutkuların ve büyük başarıların kazanılacağı yerdi İstanbul, olmak
istediğim yerdi ve oldum.
Servet Saygınoğlu - İSTANBUL
Servet Saygınoğlu - İSTANBUL
8 Ocak 2013 Salı
Bir Anadolu Gururu ÜMMÜYE TEYZE

10. soruda sadece bir jokeri kalmıştı. Seyircinin ipi ile kuyuya inmek istemedi ve 30 bin lirayı alıp Erdek'e döndü. "Şalvarlı'sın, ne işin var yarışmada*" diyerek onu caydırmak isteyen arkadaşları bu saatten sonra nasıl bakacak onun yüzüne.
50 yaşında bir kadın, çocukluğundan beri kitap aşığı...
Gözyaşlarımı tutamadım...
Gurur duydum...
Teşekkürler Ümmüye Teyze, kültürlü bir Anadolu kadını örneğini sunduğun için…
Servet SAYGINOĞLU
4 Ocak 2013 Cuma
İnanç Sömürüsü
Bugün işyerine iki tane yaşlı amca geldi, dünde farklı
iki yaşlı amca gelmişti. Ellerinde makbuzlarla para topluyorlar. “Kur’an
kursuna makbuz karşılığı yardım eder misiniz?” dediler, tabi iş arkadaşları
geri çevirdi onları. Onlar gittikten sonra düşüncelere daldım.
Biz kuran okumayı camide öğrendik. İkindi namazından sonra hoca yarım saat kadar vakit ayırır, on kişiye ders verirdi. Ve bir hayli güzeldi. Kendi başımıza okuyana kadar hoca ilgilendi ve sonra yolumuza kendimiz devam ettik. Bu amcalar şimdi kuran kursuna para topluyorlar ama kuran kursu gerekli midir? İlköğretimden sonra okulu bıraktırıp kuran kursuna alıyorlar, hafız olduktan sonra serbest kalıyor.
Yaşı ilerliyor tabi, kurs sonrasında imam hatip lisesi, akabinde ilahiyat fakültesine ilerliyor. Peki bunların hepsi ilahiyat fakültesine kadar ilerliyor mudur? Tabi ki hayır. Zaten ergen yaşta kurstan mezun olmuş oluyorlar, birçoğu kendini tabir-i caizse zinciri koparmış köpek gibi sokağa atıyor. Gözü kadın kız görüyor ve sapkınlıkları oluyor. Bu güzelim çocukları kapalı ortamlarda yıllarca tutmak ne kadar akıl kârıdır? Yardıma değer bir durum yok. Her mahallede, onlarca fukara insan var. Kimi adam sakattır ve aylardır çalışmıyordur. Kiminin kocası yoktur ve küçücük bir çocuğun getireceği üç-beş liraya bakıyordur. Bu fukaraları neden sadece ramazanlarda hatırlıyoruz? Hani fitre veririz ya.
Bu insanlar ramazan haricindeki zamanlarda bolluk içinde midir? Allah akıl vermiş, beyin vermiş, kalp vermiş, sır vermiş. Şimdi kuran kursuna para toplayarak güya iyi bir şey yaptığını düşünenler akşam eve geldiklerinde takkelerini ovuşturarak yorgunluk gideriyorlardır. Bu adamların (!) yaşından başka neyine saygı duyayım? Yaşına da duymuyorum. Kuran okunmasına, hafız olunmasına da karşı değilim. İsteyen istediği yolda gitsin ama fukaraya yardım için gelen varsa, cüzdanımı alıp gitsin. Haricinde ise gereksiz durumlar için Allah’ın adını ağzına alarak inanç sömürüsü yapanların yüzü tükürmeye de lâyık değildir!
Servet Saygınoğlu – İnanç Sömürüsü
Biz kuran okumayı camide öğrendik. İkindi namazından sonra hoca yarım saat kadar vakit ayırır, on kişiye ders verirdi. Ve bir hayli güzeldi. Kendi başımıza okuyana kadar hoca ilgilendi ve sonra yolumuza kendimiz devam ettik. Bu amcalar şimdi kuran kursuna para topluyorlar ama kuran kursu gerekli midir? İlköğretimden sonra okulu bıraktırıp kuran kursuna alıyorlar, hafız olduktan sonra serbest kalıyor.
Yaşı ilerliyor tabi, kurs sonrasında imam hatip lisesi, akabinde ilahiyat fakültesine ilerliyor. Peki bunların hepsi ilahiyat fakültesine kadar ilerliyor mudur? Tabi ki hayır. Zaten ergen yaşta kurstan mezun olmuş oluyorlar, birçoğu kendini tabir-i caizse zinciri koparmış köpek gibi sokağa atıyor. Gözü kadın kız görüyor ve sapkınlıkları oluyor. Bu güzelim çocukları kapalı ortamlarda yıllarca tutmak ne kadar akıl kârıdır? Yardıma değer bir durum yok. Her mahallede, onlarca fukara insan var. Kimi adam sakattır ve aylardır çalışmıyordur. Kiminin kocası yoktur ve küçücük bir çocuğun getireceği üç-beş liraya bakıyordur. Bu fukaraları neden sadece ramazanlarda hatırlıyoruz? Hani fitre veririz ya.
Bu insanlar ramazan haricindeki zamanlarda bolluk içinde midir? Allah akıl vermiş, beyin vermiş, kalp vermiş, sır vermiş. Şimdi kuran kursuna para toplayarak güya iyi bir şey yaptığını düşünenler akşam eve geldiklerinde takkelerini ovuşturarak yorgunluk gideriyorlardır. Bu adamların (!) yaşından başka neyine saygı duyayım? Yaşına da duymuyorum. Kuran okunmasına, hafız olunmasına da karşı değilim. İsteyen istediği yolda gitsin ama fukaraya yardım için gelen varsa, cüzdanımı alıp gitsin. Haricinde ise gereksiz durumlar için Allah’ın adını ağzına alarak inanç sömürüsü yapanların yüzü tükürmeye de lâyık değildir!
Servet Saygınoğlu – İnanç Sömürüsü
3 Ocak 2013 Perşembe
Düşünceler
Sevilir
yürekten, aşkı için gerekirse her şeyden vazgeçer insan ama karşıdaki buna ne
kadar layık? Hayattaki en mühim sorulardan biri budur. O kadar şeyden taviz
veririz ama o gittiğinde "layık değilmiş" deriz. Giden gittikten
sonra da; insan verdiği tavizlerin, budadığı dallarının acısını yaşamaya
başlıyor. İşte bu acıların altından kalktıktan sonra insan kendisine kıymet
vermesi gerektiğini hatırlıyor, uyanıyor ve yoluna kaldığı yerden devam ediyor.
Servet Saygınoğlu - Düşünceler
Servet Saygınoğlu - Düşünceler
1 Ocak 2013 Salı
2012 ~ 2013
2012 yılı: 11 yıllık
yazarlığımın "Bir Kafes, Kuş Aramaya Çıkmış" adlı ilk kitabımla
resmiyete dönüştüğü bir yıl oldu. Yüzlerce insan tanıdım. Gözlerimi dolduran
bir imza günüm oldu. Yazılar yazmaya devam ettim. Son yıllarda
"Eylül" itibariyle depresyona girerdim. Bu sene aralık ayına kadar
sarktı. (Yani iyi haber) Mutsuzluğun dibine vurdum.
"Tuttuğun her dal kuruyorsa, kendi ağaçlarını kendin dik." diye bir söz yazmıştım. Bu söz benim için anlamını tamamen buldu. Bu yıl iki tane kitabım çıkacak; ilkbahar ve sonbahar'da. Okullar ve üniversitelerde söyleşiler yapacağım. 3 yıldır ailemin yanına (Ağrı’ya) gitmedim. Bu yıl gideceğim ve ilk planım; mezun olduğum lisede söyleşi yapmak. Haz alacağım koşturmacalar olacak. Buna hazırım.
"Tuttuğun her dal kuruyorsa, kendi ağaçlarını kendin dik." diye bir söz yazmıştım. Bu söz benim için anlamını tamamen buldu. Bu yıl iki tane kitabım çıkacak; ilkbahar ve sonbahar'da. Okullar ve üniversitelerde söyleşiler yapacağım. 3 yıldır ailemin yanına (Ağrı’ya) gitmedim. Bu yıl gideceğim ve ilk planım; mezun olduğum lisede söyleşi yapmak. Haz alacağım koşturmacalar olacak. Buna hazırım.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)