24 Ekim 2012 Çarşamba

Bayram Neydi?

Bayram olacağını bugün onlarca insanın peş peşe ellerinde valizlerle yürümesinden anladım. Terk ediyorlardı şehri… Belki şehri, belki de bu şehirdeki kendilerini kısa bir süreliğine terk ediyorlardı. Ne de garip duygular içerisine girdim. Bir ben kalmışım gibi memlekette… Sıkıcı insanlar, sıkıcı iş ortamı (tatil olunca sevdiğin iş bile sıkıcı bir meşgaleye dönüşür) geldiğin ev, açtığın kapı bile üzerine gelir sanki. Şu anda böyle burası, ev çok sessiz… Her gün gece yarılarına kadar gürültülerine isyan ettiğim çocuklardan hiçbiri yok. Tam bir uyku hali… Buna bayram deniyor. Bayram neydi?

Acılı analar, yaralılar, kolu bacağı kopmuş bir şekilde hastanede ya da tekerlekli sandalyesine yürüyen gençler. Memleketin üzerine oynanan tüm oyunları, içtiğimiz suya kadar her şeyin satılması, öğrenci harçları, bugün asgari ücrete yapılan %6 zam, emekliye yapılan % 7.5 zam. Van depremzedelerine verilen susuz evler, emeklinin maaşından kesilen belirli bir paranın Suriye mültecilerine ödenmesi, Suriye’nin zengin tayfasının İstanbul’a gelip bir gün içerisinde iş yeri-vatandaşlık-ev-yer yatak temin edilmesi, 14 yaşındaki çocuğa onlarca kişinin tecavüz etmesi, sınıf öğretmenin sınıf ortasında 15-16 yaş arası çocuk tarafından bıçaklanıp öldürülmesi...

Devam etsem buradan köye yol olur. Açık olan şu: HAZMEDEMİYORUM. Zenginin iyice zengin, fakirin iyice fakir hale gelmesi, ülkenin değerlerini hiçe sayarak bir avuç cam macunu gibi ülkeyi istedikleri gibi oynamalarını hazmedemiyorum.  Bayram dediğin huzurdur, kutlamadır. Bizde bu yok. Çünkü o kadar çok zam geliyor ki… Her şeye… Bu bayram fukaraya zulüm geliyor, neşe olarak değil. Çocuklarına bir çift çoraptan başka bir şey alamıyor. Bulunduğunuz ortamda etrafınızdakilerin bayramını tatlı bir tebessümle ve bir sarılma ile kutlama şansınız varsa ne mutlu. Tabi bu anlattıklarım vicdanı olana… Bana bayram değil, yüzlerce kardeşim şehit oldu. Kara bayramdır. Sevincim küçük bir tebessümden öteye geçmez. İyi bayramlara ulaşmak dileğiyle…

Servet SAYGINOĞLU – Bayram Neydi?

3 Ekim 2012 Çarşamba

Şiire Dair


Bıktık şu "Sen gittin, ben bittim" laflarından. Sana şöyle ölüyorum, sen gidince başıma bilmem ne geldi diyerek "Şair'im ben" diye dolaşanları görmek adeta karın ağrısı sebebi.

GÜNÜMÜZDE; deyim yerindeyse "Totosuna yediği tekmenin ıstırabını kelimelere dönüştürerek, bunun üzerinden para kazanana şair denir." Şimdilerde bir Nazım'ın, Orhan Veli'nin, Ümit Yaşar'ın, Can Yücel'in, Cemal Süreya, Özdemir Asaf ve daha birçoğunun -eksik isim yazdıysam affola- şiire verdiği tadı hangi biri verecek, bunu düşünemiyorum bile. Çünkü üstatları okurken adeta tebessümle okuyoruz. Çünkü parıltı var, umut var, sevgi var şiirlerinde. Lanet okumak yok, lanet etseler bile öyle naif bir üslup ile belirtiyorlar ki, için gidiyor... Üstatlardan sonra yaşayan iki tane şair biliyorum şimdi. Biri Murathan Mungan, diğeri de Sunay Akın'dır.

Haricinde varsa da biliyor olurdum muhtemelen. Şiir huzur verir, aşkı yeniden yaşatır, gidene bela okutmaz, yenisini bekletir, gidene yolu açık olsun demeyi öğretir, acıya merhem olur.

Şiir ütü gibidir, ruhun buruşukluğunu düzeltir.


Servet SAYGINOĞLU - Şiire Dair