Yolcunun gelmesi güzel de, uğurlaması
zor oluyor. Kimse gitsin istemiyoruz, ne yanımızdan, ne de hayatımızdan… İyi
dilekler vardır içimizde, zaman zaman yolunu beklediğimiz,
bazen ne yapsak da ulaşamadığımız.
Evli evine, köylü köyüne muhabbeti son günlerde kafamda hem cirit, hem tur
atıyor. Umarım Usain Bolt’a yetişir.
Aklım düğünlere takıldı… Zamane düğünleri eziyetten başka hiçbir şey ifade etmiyor. Nikah masasında otururken bile istekler hala devam ediyor. Şu da bir gerçektir ki: “Evin eksiği hiçbir zaman bitmez.” Şu anda en zengin adamın evine gitseniz dahi bir sürü eksiğin olduğunu görürsünüz. Çünkü her insana göre kendi istediklerin olmaması o evin eksikliğidir.
Son zamanlarda bir duruma rastlamıştım; Yakında düğünü olacak olan kızın ağladığını gören bir arkadaşı, neden ağladığını sorar ve kız yanıtlar; “Nişanlım, istediğim oda takımını almadı, kendi annesinin beğendiğini aldı.” Şimdi böyle anadan da hayır gelmez, böyle bir şeyi dert eden gelin adayından da. Böyle şeyleri bile ağlama malzemesi yapabilecek duruma geldiler.
Kadınların çoğu, yeni ev düzenlerken “Nasıl daha kullanışlı olur?” şekilde değil, “Nasıl daha gösterişli olur?” düşüncesiyle eşya alıyorlar. Misafir dediğin, sadece gözüyle görür. Ama sen yıllarca o eşyaları kullanmak zorunda kalırsın. Bozulduğunda ise isyan edersin. “Kullanışlı bir şey almadığım için böyle oldu” demek yerine “Malzeme bozuk çıktı.” diyerek aldığı eşyaya suç atar.
Bir de kafama takılan şu takı töreni var. Ortam içerisinde takı takılmasından yana değilim, bazı aklı başında insanların uyguladığı yöntem var. Bunu herkese de öneririm. Örnek şu: Takı takmak isteyenlere zarflar dağıtılır. Hediyesini içine bırakan, gelip evlilerin masasına bıraktıktan sonra tebrik ederek yerine geçer. Hediye olarak kızıştırma olayı çok olur, bu da durumu olmayanları böyle ortamlarda kolayca ezer. Buna hiç gerek yok. Yazdıklarımın hepsini kafamda canlandırırken, düğüne gidip gelmiş kadar oldum valla. Öyle işte.
Servet SAYGINOĞLU – Düğün, Takı, Çeyiz
Aklım düğünlere takıldı… Zamane düğünleri eziyetten başka hiçbir şey ifade etmiyor. Nikah masasında otururken bile istekler hala devam ediyor. Şu da bir gerçektir ki: “Evin eksiği hiçbir zaman bitmez.” Şu anda en zengin adamın evine gitseniz dahi bir sürü eksiğin olduğunu görürsünüz. Çünkü her insana göre kendi istediklerin olmaması o evin eksikliğidir.
Son zamanlarda bir duruma rastlamıştım; Yakında düğünü olacak olan kızın ağladığını gören bir arkadaşı, neden ağladığını sorar ve kız yanıtlar; “Nişanlım, istediğim oda takımını almadı, kendi annesinin beğendiğini aldı.” Şimdi böyle anadan da hayır gelmez, böyle bir şeyi dert eden gelin adayından da. Böyle şeyleri bile ağlama malzemesi yapabilecek duruma geldiler.
Kadınların çoğu, yeni ev düzenlerken “Nasıl daha kullanışlı olur?” şekilde değil, “Nasıl daha gösterişli olur?” düşüncesiyle eşya alıyorlar. Misafir dediğin, sadece gözüyle görür. Ama sen yıllarca o eşyaları kullanmak zorunda kalırsın. Bozulduğunda ise isyan edersin. “Kullanışlı bir şey almadığım için böyle oldu” demek yerine “Malzeme bozuk çıktı.” diyerek aldığı eşyaya suç atar.
Bir de kafama takılan şu takı töreni var. Ortam içerisinde takı takılmasından yana değilim, bazı aklı başında insanların uyguladığı yöntem var. Bunu herkese de öneririm. Örnek şu: Takı takmak isteyenlere zarflar dağıtılır. Hediyesini içine bırakan, gelip evlilerin masasına bıraktıktan sonra tebrik ederek yerine geçer. Hediye olarak kızıştırma olayı çok olur, bu da durumu olmayanları böyle ortamlarda kolayca ezer. Buna hiç gerek yok. Yazdıklarımın hepsini kafamda canlandırırken, düğüne gidip gelmiş kadar oldum valla. Öyle işte.
Servet SAYGINOĞLU – Düğün, Takı, Çeyiz