30 Nisan 2012 Pazartesi

1 Mayıs


Çalışmanın güzel bir şey olduğuna dair kimsenin kesin bir şey söylediğine inanmam. İhtiyaç karşılamadığı sürece kimse çalışma taraftarı olmaz, yerinde oturmak kadar güzel ve keyifli hiçbir şey yoktur. İnsan; bayılana, hatta rahatlık batana kadar yerinden kalkmamak için elinden geleni yapar. Şayet zahmetinin karşılığını alacaksa o zaman çalışmanın makbul olduğunu düşünür. Hak ettiği derecede, yani ihtiyacı olduğu kadar hakkını alıyorsa da çalışmayı sevmeye başlar. Victor Hugo’nun bir sözü geldi aklıma “Çalışanın hakkını alın teri kurumadan veriniz.” diye. Çalışıyor olduğu halde alamadığı 4-5 maaşı olan binlerce insan var. Alın teri değil, adamın toprağı kuruyalı kim bilir ne kadar zaman olmuş hala alacağı duruyor içeride.

Zamanında emeğinin karşılığını alacaksan, çalışmak anlamlıdır, Başka türlü çalışmanın keyifli olduğu adına hiçbir yorum getirilemez.  Emek dediğin karşılığı alındıkça güzeldir. Ülkemizdeki işsizlik adına düşünecek olursak; insanlar rahatlarından memnun ama boş sofralarından memnun değiller. Benim anlamadığım garip bir olay vardır. “Aç ayı oynamaz” derler ama bu benim ülkemden geçerli değil. Niye mi? İşsizlik olunca insanlar evinde olur.

“Zengin adam parasıyla oynarken, fakir adam karısıyla oynar.”

Dünyadaki neredeyse tüm ülkelerde nüfus sayısı düşüşe geçerken benim ülkemde katlanıyor, naber? Gördüğün gibi. İnsanlar çalışmaktan kafasını kaldırmayınca kendilerini durmadan yıpratıyorlar, dolaysıyla sperm sayısında düşüş yaşanıyor, özel hayat diye bir şey kalmaz oluyor kimilerinde ve neslin devam etmesi adına sorunlar çıkmaya başlıyor. Gördüğümüz gibi ülkemizde öyle bir şey yok, senenin 6 ayında ya da 8 ayında çalışan işçim, kazandığını evinde karısıyla beraber yerken doğal olarak karnı doyunca transa geçiyor. Konu nereye mi geliyor?

Parası olan fazla çocuk yapsın, hiçbir sakınca görmem. Köyümüzde zengin bir adam vardı, hatırladığım kadarıyla en büyüğü on altı yaşında olmak üzere on bir çocuk yapmıştı. Bildiğin çocuk üretim tesisi. Burada adama hiçbir şekilde kızmaya ihtimal yok. Çünkü torununu ihya edecek kadar parası vardı. Peki, henüz evi kira olup da on çocuk yapana ne demeli? İstanbul’a gurbetçi ya da geleceğin açlarını yetiştiriyor denmeli. Başka da bir cevabı yoktur bunun.  Bu çocuk yapmaların sebeplerinden biri de şu; yaşlandığımızda bize onlar bakacak. Be ibibik adam, dünyaya getirince altına bez alamadığın ilk çocuktan sonrakiler neyin nesidir? Kadının hali zaten perişandır. Kocasına “hayır” demek gibi bir şansı yok. Doğunun çoğu öyledir.

“Hayatına sevebileceğin kadar insan, yemeğinin tadını bozmayacak kadar tuz, çayına ikide bir seni susatmayacak kadar şeker, karnını doyurabilecek ve refah içinde yaşatabileceğin kadar çocuk kat.”

Bunların tersi olursa huzurun kaçar, çok çocuk olunca sevgi paylaşımı kalmaz ve kıymeti de olmaz. Tek çocuk olunca fazla ilgi rahatsız edici olur. İki en güzelidir. Biz sekiz kardeşiz, beş erkek var. Fazla olduğu için birilerini evden def etmek zor olmaz. Babam demişti bir zamanlar; “Beş tane köpeksiniz, 3 ünüz geberseniz ne olur ki?” Bende “Öyle olsun” dedim. Bakamadığı için şu anda İstanbul’da gurbetçiyim işte. Varsa huzurunuz, varsa biraz rahatlığınız; yüzünüze, gözünüze bulaştırmayın. “Var olmak” ile “yaşıyor olmak” arasındaki farkı unutmadan.  1 Mayıs Emekçi Bayramı Kutlu Olsun.

[ Servet Saygınoğlu - 1 Mayıs ] 

29 Nisan 2012 Pazar

Soğuk Hava Dersleri


Bilinçaltında derslere karşı bir uzaklaşmışlık vardı. Bu sayede sınıftaki ahşap sıralar kuş tüyü yataktan daha güzel gelirdi uyku için. Beş dakika uyku için kafamı kırdırmaya razıydım. Başarılı bir öğrenci olmama rağmen dersleri günahım kadar sevemedim. Okul, benim için koyun gibi güdülmenin yeriydi. Kafanı kaldırdığında çobanın sopasından nasiplenirdin, kaçarın yoktu. O nedenle önündeki yazıyı yazman ve dersi ezberlemen gerekirdi.

Sınav bittikten sonra otomatik olarak beyinden “delete” yapardın öğrendiklerini. Ben bu oyunu hiç ama hiç sevemedim. “Bir şeyler yapmam lazım” diyordum sürekli. Yetenekli biri olduğumu düşünüyordum. Ama yeteneğimi kullanacağım hiçbir ortam yoktu. Olduğum yerde kaldım ve içim içimi yiyip durdu. Kışın o soğuk günlerinde yaklaşık bir buçuk saat yol yürüyorduk okula gitmek için,  kurtlar gelse halimiz zaten dumandı.

Cesedimizi görseler, belki ağlamaları dinerdi. Belki onu bile bulamazlardı. Demek ki yaşayacağım ve bunları insanlara anlatacağım günleri görecek kadar yaşamaya ömrüm varmış. O da güzel. Evim soğuk, ısıtıcıyı da fazla yakamıyorum. Fatura kabarıyor. Yazı yazmakta zorlanıyorum, elim üşüyor. Acaba sıcak yuvam olsa, yazacak kadar kendimi mutsuz hissedebilir miydim? Onu da düşününce anlıyorum ki; sıcak yuvada yayılır uyurdum, uzanırdım, sıcağın keyfini çıkarırken yazı yazmak aklımın ucundan dahi geçmezdi.

[ Servet Saygınoğlu – Soğuk Hava Dersleri ]

26 Nisan 2012 Perşembe

Dünyayı Güzelleştirmek İstiyoruz


Herkes dünyayı güzelleştiren aydın insanlardan olmayı ister, fakat elinden geleni yapmaz. 

Benim elimden gelen ise yazı yazmak ve bunu on binlerce insana yaymak. Elimden geleni yaptığıma inanıyorum ve yaşadığım sürece buna devam edeceğim. Sen de elinden bir şeyler gelip gelmediğini yoklamalısın. 

"N'apabilirim?" diye. 

Öğretmen olsam okulda öğrencilerime de yardım ederdim. "Bir insan, bir toplumu değiştirebilir" sözünün nasıl gerçekleştiğini "Beyaz Zambaklar Ülkesinde" adlı kitapta görürsünüz. Okumayanınız kalmasın. Engelleyen ne varsa kaldırmak gerek ortadan, yolumuz var daha devam edecek. Saat'e dikkat et. Pili bitene kadar hiç dinlenmiyor. Dinlendiğini gördüğümüzde, pilinin (ruhunun) bittiğini anlarız. Geç kalmış değiliz. Hayırlı yolculuklar.

Servet Saygınoğlu - Dünyayı Güzelleştirmek İstiyoruz 

24 Nisan 2012 Salı

Sevda Kuşun Kanadında


Umursamaz takılmak gerekiyor çoğunlukla, sevdalar can acıtmak için varmış gibi gelir. Yokluklarında olur. Varken kimsenin şikâyetçi olduğu söylenemez. Bir gidiş vardır ki ömrü boydan boya alır gider. Geriye işe yaramaz bir ceset kalır. Ruhsuz bir beden, gözsüz, kulaksız, kalpsiz kalır insan. Kıyıda köşede bekleyen herhangi bir eşyadan farkı kalmaz olur. Nasıl bir cezadır bu insana verilen.

Sevmekten uzak kalmayı kim ister, kimdir bizim tercihlerimizi belirleyen. Belirlediklerimizi ve seçtiklerimizi hep biz mi seçtik diye sorgulamalarımız bitmez. Çoğunlukla problemin başladığı yere kadar sorgularım ben. Suyun önünü nasıl keseceğimi düşünmek saçma gelir. Ne kadar kapatırsak kapatalım bir şekilde su oradan taşacaktır. Bu gözyaşlarının nereden geldiğini, kaynağını bulmak gerek. Oradan koparmalı göze batan dikeni. Mendil yetişmez yoksa gözdeki yaşlara. Acıyordur içimiz. En ufak bir yaramız olduğunda vücut adeta işlevini kaybediyor, aklımız fikrimiz onda oluyor. Acısı her yerimize yansıyor.

Bir diş ağrısı ki Allah düşman başına vermesin. Olduğu zaman hayattan iptalimiz gerçekleşiyor. Dindirmek için aklımıza milyonlarca yöntem gelir. Yurdum insanı da zaten doktor nasılsa… Kimi “sigara tütünü bas” der, kimi “ rakıya batırılmış pamuk bas” der, kimi “ aspirin çiğne” der. Milyonlarca yöntem vardır. Hâlbuki onların hiçbir şey iyileştirdiği yok, psikolojikmen düzeliyordur bir süre sonra.

“Ölmek var dönmek yok” derdik bir yola çıkarken. Şimdi yola çıkmadan önce kaç insan çıktığı yolda kendisine biraz zarar geleceğini düşünür. Zarar göreceğini bilen insan o yola çıkmıyor artık. Artık kimse kılına bile dokunulsun istemiyor. Aşık olmak neymiş diyor, can acıtıcı yanları kalıyor çoğunlukla akılda. Bir çocuğa bakarız, o kadar sevimlidir ki, onu bırakmak istemeyiz. Öylesine severiz ki, “bundan güzel bir şey yok” deriz. En ufak bir altını ıslattığında ona bakış açımız değişir, ya da ağladığını gördüğümüzde. Aşk güzel, fakat ağlarken acıtmaya başlar, gözlerde yaş olup düşen aşkın hesabını kimse veremez. Ya olmalı sonuna kadar, ya da hiç geçmemeli uzağından. Hiç de düşünüldüğü gibi olmuyor.  Yazıyı Cem Karaca’nın şarkısıyla sonlandırmak istiyorum;


Dağ başında rastladım aksakallı birisine
Bin yıllık bir halıya bin yıldan beri
Bağdaş kurmuş bir çınar gibiydi
Sordum ona Aşk ne ustam hayatın sırrı ne,
Tepeden tırnağa aşığım ben
Ve koskoca bir hayat var önümde?"
Sevda kuşun kanadında
Ürkütürsen tutamazsın
Ökse
 ile sapanla vurursun da saramazsın
Hayat sırrının suyunu
Çeşmelerden bulamazsın
Ansızın bir deli çaydan içersin de kanamazsın

Servet Saygınoğlu – Sevda Kuşun Kanadında  

22 Nisan 2012 Pazar

Beklenen YGS Sonucu


Kadın, erkekten daha asosyaldir. Erkek kahvede okey oynar, ortamlara akar, gezer, dolaşır, “okul bitince sınavı kazanamasam da iş bulur çalışırım.” der.

Kadın öyle değil, o da gezip tozar ama gezip tozmasına saat ayarlaması yapar. Alternatif düşünmez, güzel bir geleceği olmasını ister, mağazaya girdiği zaman onlarca poşetle arabasına doğru yürümek ister, arabasının aynasında makyajını tazelemek ister, bu nedenle kariyere yönelik amaçlarına sıkıca sarılır.

Neden mi kadınlar daha başarılı?

Hayatın içindekileri gayet iyi seyrederek kendilerine pay çıkarırlar.

Neden mi kadınlar daha başarılı?

Erkeğin önceliği sevgilidir, sonra kariyer gelir. Fakat kadın için önce kariyer, sonrasında elbet kendine göre birini bulacağını düşünür. En çok da böyle durumlarda mantığını kullanır.

YGS sonuçları hiç şaşırtmadı.

Bayanların erkeklere fark atması, at yarışı misali burun ya da boyun farkıyla değil, âdeta erkeklere tur bindirdiler. Şimdi de;

“Sırtından sopayı, karnından sıpayı” diye düşün bakalım taş kafa.

Şimdi kızının okumasına izin vermeyen arkadaşım; eşin hasta, hastaneye götürdüğünde “Kadın doktor yok mu?” diye sormaya devam et sen.

Hadi hayırlı tıraşlar.

Servet Saygınoğlu - Beklenen YGS Sonucu

19 Nisan 2012 Perşembe

Aforizmalar - Servet Saygınoğlu


Aforizmalar
1. Karanlığa yakacak bir mumun yoksa eğer, bu hayata küsmeni gerektirmez. Ya kendin yanıp aydınlatacaksın yolunu, ya da karanlıkta yürümeyi öğreneceksin. 
2. Huzurun yalnızca senin içindedir. İçindeki ışığın yanmasına daima kendin karar verirsin. Karşındaki insan moralini bozamaz, o insan aklına geldiğinde kafanda oluşturduğun düşünceler sayesinde keyfini kendin kaçırırsın. Unutma ki; ortalık karanlık olduğunda saray ile hücrenin hiçbir farkı yoktur.
3. Karanlık yerini aydınlığa bırakır, tamamen karanlık bir hava olmaz, imkânsızdır. Bulutlu olsa bile güneş yüzünü gösterir bazen. Camı açmak yeterlidir görmek için.
4. Şayet özgürsen; zaman su gibi akıp geçer. Esaret altında dakikalar yıl gibidir.
5. Erkek; aklının başına geldiği an itibariyle iki şeyi hayal eder; sınırsız para ve seks. Ömrü boyunca bu isteklerine dilediği oranda ulaşması mümkün olmaz ve gözü açık gider.
6. Yürürken yoluna çıkan duvarı görüp "Buraya kadarmış" diyerek vazgeçme! Yanına kadar git ve dokun. Duvar renginde bir perde olabilir, geçmekten korkma! Rastladığın duvarlar cesaretli olan ile olmayanları ayırmak içindir.
7. Ruh, tutsaklıktan kaçmayı tat olarak bilir kendine. Serbest kalınca da oturduğu koltuktan kalkası gelmez.
8. Köylüler, yağmurun uzun süre olmadığı, kuraklığın uzun sürdüğü zamanlarda toplanarak yüksek bir tepeye yağmur duasına çıkarlar. -Yükseğe çıkınca Allah'a daha yakın olacakmış gibi- Dua eder, yağmur ve onunla beraber bereket isterler. Fakat yağmurun fazlasıyla yağdığı, ekinlerin haddinden fazla bereketli olduğu zamanlarda köylülerin toplanarak öyle tepelere şükretmek için çıktığı görülmemiştir. Bu yaşamın her yerinde böyledir. Sanki yaratıcının her yıl rızkına bereket verme mecburiyeti varmış gibi. Maksat, köylüyü rencide etmek değil, “köylü” sadece bir örnek mahiyetindedir.
9. Değil mi? Günler ay, yıllar gün gibi... 12 aylık bir yılda, en fazla 12 gün kalır akılda ve hepsini anlatmak en fazla 12 dakika sürer.
10. “Korku, sürekli sizi itmeye çalışan bir canlı gibidir. Onunla baş edemediğiniz sürece altında ezilmeye mahkûm olursunuz.”
11. Değer verdiklerimiz; zafere doğru var gücümüzle koşarken, avucumuzda taşıdığımız ıslak sabun gibidir. Her an yitirilmeye hazır olan.
12. Bir insanın gerçek kimliğini ancak kavga ederken görürsünüz. Çünkü kavga, kişinin maskesiz, yalın halidir.
13. Okuduğunuz her kitap; Zirvedeki bilgi, olgunluk, çağdaşlık ve birçok şeyin hazinesine sizi yaklaştırmak adına birer merdiven adımı olur.
14. Güvendiğiniz bir ağacınız vardır mutlaka, gölgesinde otururken sizi güneşten, rüzgârdan koruyan... Zaman affetmiyor, kıskanıyor dostlukları ve ağacınızın içine kurt giriyor, kemiriyor. En çok ihtiyaç duyduğunuz zamanda gidip gölgesine oturuyorsunuz, bir de bakıyorsunuz ki o kocaman ağaç üzerinize devriliyor, acıtmıyor nedense, pamuk gibi. İçi boş olduğundan ağırlığını bile hissettirmiyor. Zaman kemiriyor, eritiyor, öğütüyor, damla damla bitiriyor her şeyi... 
15. Dost; acıyı acıtmadan söyleyendir.
16. Kanaatkâr olmak ve şükür etmek en büyük zenginliktir. Şunun dışında;
Bir şeyleri daha iyi duruma getirebilecek fırsat, zaman, imkânları kullanabilecek bir durum varken" oturduğu yerde daha kötü durumdakileri düşünüp şükrederek kanaatkâr olmak kadar acizce ve ezikçe bir davranış olamaz.
17. “Konuşabilmek” ile “Konuşmayı bilmek” arasında büyük bir fark vardır. Mesela çoğu insan ikincisini bilmez.
18. Hayattaki her şeyin geçici olduğunu test etmişsinizdir. Ne fazla sevinip havalara uçmanın, ne de dip yetmiyormuş gibi daha derin kutular kazmanın anlamı yoktur. Yaratıcı hiçbir kuluna zulüm etmez. Güçlülerin daha da güçlenmesi için onları bir nevî imtihan eder. "Beni öldürmeyen, güçlendirir." demiş Nietzsche dayı. Acısı varsın yüklenebildiği kadar yüklensin. Yeter ki kalkabileceğinize inanın! Sonra öyle bir kalkışınız olur ki; insanların size hayranlığından çok siz kendinize hayran olursunuz!..
19. Bir bilgi sahibi olduğum anda, aynı zamanda binlerce bilmediğim şeyin daha olduğunu fark ediyorum.
20. Dış görünüşte 250 gramlık kâğıt yığını, okuyunca dağlar kadar ağır, yaşanması bir ömür. İşte buna kitap deniyor.
21. Yaşamak ağır bir yük omuzlarda. Yorulup çöken insanın kalkması sürer ömür boyu. Hayat durmadan ders veren bir okul, aynı zamanda teneffüse çıkmaya izin vermeyen öğretmen kadar zalimdir.
22. İnsan ile insan adına kesin bir yorum getirilemez. Fakat insan ile hayvan arasında samimi bir dostluk oluşabilir. Hayvan, düşünemediğinden dolayı içten pazarlık yapamaz.
23. Ne kadar ağırsan, denizin dibini o kadar çabuk boylarsın.
24. “Bir müşteri” deyip geçmemeli. Bir müşterinin övdüğünü/yerdiğini aynı anda binlerce kulak duyabilir.
25. Çalış çalış, çalışmaya alış, öncesinde kendinle barış, sonrasında da kendi en iyinle yarış.
26. Zenginlik; yokken ömür boyu hayali ile avunulur, varken de hiçbir zaman yetmez.
27. İnsanoğlunun aklı, başına taksitle gelmiştir. Aklının başına geldiğini fark ettiğinde bir de bakmış ki ömrü bitmiştir.
28. Dili olmayanların kulakları daha açıktır, dinlemeyi en iyi onlar bilirler.
29. Günler kaplumbağa misali adım atmak bilmez. Aylar, yokuş aşağı dörtnala gider gibi.
30. Yaptığınız herhangi bir işte kazanç olayı ikinci planda değilse o işte tam olarak verimli olamazsınız.
31. Cimri insanın fakirliği dünyayı satın alsa da bitmez.
32. İnsanlara akıl vermeye kalkışmayın. Biliyorsunuz ki aklınız size fazla gelmiyor. Şayet insanlara bir şey vermek istiyorsanız; huzur verin, içinde bir kutu kürdan bile olsa hediye paketinde bir şeyler verin. Kendinizi sevindirmeniz tek kişilik sevinçtir. Fakat birini sevindirdiğiniz zaman siz de sevinmiş olursunuz. Mum, başka bir mumu yaktı, ışığından kaybetmedi. Sevinç iki kişilik oldu, bu sayede dünya daha çok aydınlandı.
33. En zengininiz; cebi değil, gözü doymuş olanınızdır.
34. Her şeyi biliyorum diyen insan yalan söylüyordur. Çünkü her şeyi bildiğini söyleyenler, kendini bilmeyenlerdir.
35. Hangi hayvandan ne zarar geleceği az-çok anlaşılır. Ya Rabbim, sen insandan koru bizi.
36. Uyumak denileni sadece yatakta zannederdim, bir ömrü uykuda harcayanları görene kadar.
37. S'özde insan; S harfi ile başlayan müstehcen düşüncelerini zihninden uzaklaştırmadığı sürece Sözde'nin S'sini kaldırıp "Özde İnsan" niteliğine ulaşamaz.
38. "Eşitlik" üzerine ne kadar konuşulursa konuşulsun bir adım öteye yol alınamaz. Nefes boşuna harcanmış olur. Bu zahmet manasızdır.
39. Bazı günler 240 saat, bazıları da 24 dakika gibidir.
40. Ekmeden biçmek sadece "tarlada ot" misali olsa iyi. Aynada kendini görmen için bile önce aynayı silmen gerekir.
41. İnsanlık, günden güne üst seviyelere ulaştı. Dürbünle bakıldığında bile görünmüyor.
42. Yaşlandığımızda bizi gençken tanıyan kişileri görmeye ve sohbete "Nerde..." diye başladığımızda yanımızda olmalarına ihtiyaç duyacağız.
43. Affetmemek, bir nevî nefret etmektir. Nefret yorar, yudum yudum öldürür insanı. 
44. Beklemek ölümdür! İnsan olarak sonumuzu beklerken her gün biraz ölürüz.
Hayvan; bıçakla boğazı kesilirken bile öleceğini bilmez.
45. Ölümden kaçamayacağını bile bile korkarak yaşamak enayiliktir.
Cesur; bir kez ölür, korkak; her gün. 
46. Bir insanın nasıl bir kimliğe sahip olduğunu şayet merak ediyorsanız; maçlara dair yaptığı yorumlara bakmanız yeterlidir."
47. Yenilgiyi bazen kabullenmeli aslında... Bir sonraki savaş adına daha güçlü bir yaklaşım ile hazırlık yapılabilir. Yenilgi mütevazi yapar. Kendindeki gücü kabullenen yenilgi ile sarsılmaz. Bunu tecrübe hanesine çentik olarak ekler. Kaçırılmış bir tren olmasa da, denize atılan olta gibi her an balığın takılma ihtimali olduğudur.
48. Her canlı; bedenine biraz düşmandır, hastalıkta... 
49. ‎"Nasılsın?" sorusuna "İyiyim" diyen insanın dürüstlüğünden şüphe ederim!..
"N'aber" sorusuna "İyilik" diyen insanların ancak milyonda biri "İyilik Yaptığı" bir yerden geliyordur.
50.  Birçoğu insanlık treninin saatini bilmedi, hep geç kaldılar.
51. Hayat, her zaman güzeldir. Lakin iyi olmadığımız zamanlarda suçu hep hayata atarız nedense…
52. İnsan; kendisine sürekli fırlatılan negatif okları, pozitife çevirmek zorunda olan fabrikadır. Ruhun bedeni sahiplenmesi, bedenin bu çalışmayı aktif olarak sürdürmesine bağlıdır.
53. ‎"Kuzulardan biri ile karnını doyuran kurt, öteki kuzulara dost gözlükleriyle bakar. Kurtun kuzuyu yemesi düşmanlığından değil, ihtiyacındandır."
54. ‎"Bugün ölmezsem, bir daha ölmem." dediğimiz birçok günümüz olmuştur.
55. Her işin bir adabı, bir usulü vardır. Sağ eli ile başının üzerinden sol kulağını yakalamayı marifet zanneden kişi aklının ucuzluğunu pazarlamış olur. 
56. Zaman unutturmaz ama acısını azaltır, gün gelir acısı biter ama izi kalır.
57. Hayat; siz hayatı sorgulamaya daldığınızda yaşananlardır. Bakıp görmediğiniz, görüp yaşamadığınız, sadece bildiğiniz, izleyici koltuğunda seyrettiğiniz. Ya sorgulamaya dalıp bir şey görmezsiniz, ya da yaşarsınız.
58. Anlaşılmak ne zor! Sağ el, sol ele dost olsaydı tokalaşırlardı.
Deneyin, gördüğünüz gibi anlaşamıyorlar.
59. Beklemenin her günü, en az bir yıl yaşlandırır. 
60. Her geçen gün tünelin sonuna bir adım daha yaklaşır gibi umutla ilerler yaşam... Sonunu görmek varmanın garantisi değildir, varmak da büyük mücadele gerektirir. Rüzgâr daima karşıdan eser, getirdiklerine dikkat etmeli!.. Neyi ıskalayıp, neyi yakalamak gerektiğine...
61. ‎"Aslan; kocaman bir sürüden sadece midesini dolduracak bir tane hayvanı alır. Kalan sürünün geçişini seyreder, dokunmaz ötekilerine. İnsan ise; en az on tanesini de yedeğe alır."
62. Öncelikle anlaşılmaya ihtiyacımız vardır. Bu durum sevilme ihtiyacımızı da karşılamış olur.
63. ‎"Her şeyin yolunda gitmesi bile bir sorundur. Sorunsuz hiçbir iş olmadığından!.."
64. ‎"Hayatı akışına bıraktım" diyen kişinin, deveyi bağlamadan Allah'a emanet edenden farkı olmaz. Bir kez bıraktı mı, bir daha tutamaz."
65. Delirmek, bazen hayatın stresini bertaraf ederek derin bir soluk almayı sağlayacak en etkili silahtır.
66. Saati örnek al; pilin bitene kadar her işi zamanında yap!.. Kediyi örnek al; uçurum kenarında bile arazideki gibi yürü!..
67. En kötü karar, daima kararsızlıktan iyidir. Eğer bir yanlış yapacaksan kendi aklınla kabul ettiğin yanlışı yap! Bu durumda suçlayacak birilerini aramaya gerek duymadan, ders alması gereken kişinin kendin olduğunu anlamış olursun.
68. Yücedir insanoğlu; Savaşlar kazanır, bir emri ile dünyayı altüst ettirir.
Acizdir insanoğlu; Gözüyle göremediği bir hastalık mikrobuna yenilir.
69. Yaşlandıkça değil, yaşadıkça büyürüz.
70. Güneşin doğuşu, yalnızca yoksullar için umudu simgeler. Çünkü bu hayatın onlara mutluluk borcu vardır.
71. “Maviliğiyle ruhumuzu okşayan, güneşiyle içimizi ısıtan gökyüzüne, yağmur bulutlarından oluşan kıyafetini yakıştırmasak bile, bu ona darılmamızı sağlayacak bir sebep değildir. Çünkü sevdiklerimiz kusursuz değillerdir, kusurlarını hoş gördüklerimizdir.”
72. ‎"Onu anlayamıyorum" dediğimiz insanların birçoğu, kendilerine anlam verilmesine layık değillerdir.
73. Ne istediğini bilen, nerede araması gerektiğini de bilir, bilmelidir, bilmeyen tahmin etmemeli! Bilmediğini kabul ederek öğrenmeye çalışmalıdır. Meraktan başımıza birkaç bela gelebilir ama merak etmemek; binlerce bela, cehalet, körlük getirir.
74. "Ebeveynlerimizi haklı görmek" ve "Empati kurmaya başlamak" çocukluk döneminin bitiş çizgisidir.
75. Hüzün anında, "Teselli etmek" ile "Akıl vermek" birbirine zıt kavramlar haline gelirler ve aralarında kıldan ince bir çizgi oluşur. Teselli çizgisini aştığınız anda, karşınızdaki insana akıl vermiş olursunuz. Akıl vermek, yeterince rahatsız edicidir.
76. Kalp ritminin kesilme ihtimali olmasaydı; yaşamdan ve yaşanacak olanlardan korkmak için binlerce sebebimiz olurdu. Her şeye rağmen dünyadan göçeceğini bilen insan, bu umuduyla kendini daima güvende hisseder.
77. Dinlendiğinde; geriye bakarak kat ettiğin yola değil, devam edeceğin yola bakarak dinlen.
78. Zamanı akışına bırakamazsın. Akıntı şiddetli olduğu için önüne ne çıkarsa süpürerek götürüyor. Ters yüzmeye çalışma, ak!
79. ‎Beklenen zaman; gelmemek için elinden geleni yapan zamandır.
80. Başka şansınızın olmadığını düşündüğünüzde gitmeniz gereken bir yol varsa durmaksızın o yolda ilerlemeye devam edersiniz.
81. Hayat bana öğretti ki; Moral bozmak; sorunu çözme konusunda zerre kadar yardımcı olmuyor.
82. Karanlığı yenen insan yanarak aydınlatan insandır. Işık karanlığın düşmanıdır, ışık karanlığa meydan okur, içini görür onun. Karanlık, ışıktan hiçbir şey gizleyemez.
83. Her geçen gün hayat; çocuksu gülümsemelerden bir adım daha uzaklaşıyordu. Acılar çekerek büyüdükçe; ölümlerden ölüm değil, yüzlerine maskelerden maske beğeniyordu insanlar.
84. Her an farklı şekillere girebiliyordu insanlar. Tanışma esnasında yağmur sonrası gökkuşağı kadar huzur verirken, ihtiyacın olduğunda da karanlık sokakta üzeri yapraklarla bezenmiş birer kuyu oluyorlardı.
85. Bir yerlerde, bir şeylerin eksik kaldığını sonradan başımıza gelen aklımız söyler.
86. İnsan olarak gelinir dünyaya ama her gelen insan olarak kalamıyor. Spor yapan biri fiziğini geliştirir fakat o fiziği koruması için de her gün spor yapmalıdır.
87. Arkadaş dediğin; işi düşünce arayan, dost dediğin ise; işin düştüğünde çekinmeden arayıp rahatsız edebildiğindir.
88. ‎"Kafam şişti" diye bir şey yoktur. "Kafam şişti" cümlesi, tembellerin akıllarını kullanmamak için önüne bıraktıkları bir zırhtır. Ömrünüz boyunca dert çekseniz, kütüphaneler dolusu kitaplar okusanız, yüzlerce bilgenin dizinin dibinde ilim öğrenseniz de o kafayı şişirecek kadar yer kaplamaz. "Kafam şişti" deyimi, tembellik kapısının giriş parolasıdır.
89. Tek umudum sihirbazın şapkası kaldı. Çıkarsa, insanlık oradan çıkacak.
90. Onlarca yıl yaşamışlığını tek kelimeye kadar küçültebildi insan; adına “ömür” dedi.
91. İtin sadık olanı, sahibi geldiğinde komşunun bahçesindeki hemcinsi ile oynaşan değil, sahibini kapısının önünde bekleyendir.
92. Görmediği güzeli seven, okumadığı kitabı öven, sorgulamadan söven, anlaşmayı denemeden dövenler gördüm.
93. Yanında yürüdüklerinle dost olur, karşıdan gelenlere aşık olursun. Karşıdan gelen senin zıttındır, yanında yürüdüğünle aynı yoldasın. Kafanı çevirip yanındakine bakmazsın, sadece konuşursun yanındakiyle. Karşından gelen aşktır, çarpar. Yanındakiyle dertleşirsin. Bu böyle yürüdüğü sürece hep kaybedersin. Hep.
94. En çok da hayatın sillesini yemiş insanları seviyorum. Muhabbetin hakkını veriyorlar daima. Yaşamışlıkları var, acı çekmişlikleri var, en yüksek damdan düşmüşler. Anlıyorlar halden...
95. Her gece kucağına girerek uyuduğum bir cümlem vardır;
"Keşke’leri bırak istasyonda ve belki’lerin ardından git. Belkiler yorarlarsa bile, onları elde etme ihtimalin daima vardır."
96. Karda, soğukta ellerimizin üşümesinden, grip olmaktan, nezle olmaktan şikâyet ederiz. Pencereler ardında tekerlekli sandalyeye oturup hayatı camdan seyretmektense, inanın, bu küçük hastalıkları soğuğu hissetmemiz sayesinde yaşamamız güzeldir.
97. Önümüzde boş bir kâğıt varken, şayet elimizde de kalem varsa mutlaka bir şeyler karalamak isteriz. Kimi kalp çizer, kimi 62 den tavşan yapar, kimi imza denemeleri yapar, ben gibileri de kâğıdı bölümlere ayırır notlar karalar. Konu şuraya geliyor; kimsenin karşısında boş kâğıtmış gibi görünmeyin. Size bir şeyler öğretme telaşına girer ve misyon yüklemeye çalışırlar. Öylesine dağınık bir kâğıt şeklinde görünün ki, sizden bir şeyler öğrenmeye çalışsınlar.
98. Suskun olduğumuz zamanlar, en çok konuşmak istediğimiz zamanlardır aslında. "Nereden başlasam? Nasıl başlasam?" diye düşünürken, uzun bir suskunluk bırakmış oluruz geride.
99. Ölüm, bazı insanlar için ödüldür. Kolayca o ödüle layık olamazlar. Yaşıyor olmaları; hâlâ çekmeleri gereken çilelerinin olduğunu gösterir.
100. Derinliğinden şüphe ettiğin ırmağa balıklama dalmayacaksın.
101. Paranın satın alamayacağı bir şeylere sahip olmayanlar, zenginlikten söz etmemeliler.
102. Yaşamın stresinde boğulacağı zaman; soluklanmak için çekilecek bir köşesi, başını güvenle yaslayacağı bir yastığı olmalı insanın.
103. Gidip almak, ayağa gelmesini beklemekten daha az zahmetlidir.
104. "Öfkeliyken makbul görünen her şey, aslında makbul görünmeyendir. İnsan karar vereceği anda, az biraz da olsa, sakin olup olmadığını kontrol etmelidir!"
105. Bazı isteklere ulaşmak için kaybedecek bir şey olmayacak kadar cesaretli olmak gerek. Böylesine cesaretli olanlar asla ortada bir yerde olmazlar. Ya en zirvede, ya da en dipte olurlar.
106. Bu durum özellikle kadınlarda olur; bir sevdiği vardır, bir de seçtiği. Geleceği düşünen kadın; sevdiğini değil, seçtiği kişiyi severek hayatını sürdürür.
107. Ne şekilde anlatırsan anlat, ister sözlü, ister yazılı. Yine de karşındaki insan, anlamak istediği şekilde anlar.
108. "Nerelisin?" diye memleketini soranlar, seni belirledikleri insanlık kategorilerden birine uydurmak isteyenlerdir.
109. Oynamıyorum, dolayısıyla kaybetmiyorum.
110. Dürüst ol,"Nasılsın?" sorusunu sadece nasıl olduğuyla ilgilendiğin insanlara sor. 
111. "Para ile İnsanlık"; "Kedi ile Fare" gibi. Para kapıdan girdiğinde insanlık pencereden kaçıyor.
112. Bazı insanlar çaylarına fazla şeker katarak güya hayatlarına tat katacaklarını düşünürler.
113. Yalnızım, hem de en kalabalığından...
114. Yatağa girmeden önce terlikleri çıkarırken, aklını da başından çıkarıp çekmeceye bırakman gerek ki, rahat uyuyasın.
115. Hayatına yön verenlerin hissesi en fazla %49 olsun, fazlasını verme! Kalan %51 hisse de senin. Kendi hayatına yön vermek için son sözü söyleyen yine sen ol.
116. Eğer bu hayata bir iz bırakmak istiyorsan; mürekkebinin son damlasına kadar kâğıda sürünerek iz bırakan kalem gibi, kanının son damlasına kadar sürünmeyi göze alacaksın.
117. Gözlerini kapatıyorsun diye “Güneş yoktur” diyemezsin. İçinde bulunduğun karanlık, yalnızca senin karanlığındır. Suçu güneşin olmayışına değil, kapatmış olduğun gözlerinde ara, kendinde ara!
118. Cahil olan en mutludur. Çünkü mutsuzluğa giden yolları pek bilmez. 
119. Hayat yolunda yürürken, yaptığın kötülükleri geride bıraktın sanırsın; oysaki dünya yuvarlaktır. Yürüdükçe başladığın yere yaklaşırsın ve yaptıkların yeniden çıkar yoluna.
120. Üretilen her televizyon, onlarca kitabın cenaze namazını kıldırıyor.
121. Başımıza gelen, iyi ya da kötü olan her şey yaptıklarımızın karşılığıdır. Mutluluğu isteyen insan; öncelikle "Hayata ne verdim ki karşılığında mutluluk istiyorum?" sorusunun cevabını vermelidir.
122. İnsan anlıyor ki, hayattan istediklerinin iplerini ne kadar azaltırsa, huzura o kadar kolay yaklaşıyor.
123. Değerli olan bir şey, satın alınamaz.
124. Sadece bir aynayım; iyi yaklaşan iyi görür, kötü yaklaşan ise kötü. Ayna, ağlayan yüzünü tebessümlü göstermez. Bana bakarken de nasıl baktığını görmüş olursun.
125. ‎Yaşamın, insanoğluna verebildiği en güzel hediyedir unutmak. Ne mutlu ki, hiçbir acı ilk günkü gibi kalmıyor.
126. Öfke ve kırgınlıklarınız; güneşin önüne çektiğiniz siyah perdeler olurlar. Çekin perdeleri, açın camları, dışarıda hepimize yetecek kadar güneş var.
127. "Deli" ile "Aptal" arasında ne kadar büyük farklar bulursanız, o kadar akıllısınızdır.
128. Bazı acıların çok faydası olur, ilaç gibi.
129. Dostunun hatasını yüzüne söylemekte düşman kadar cesur ol.
130. Ey deli, gurur duy kendinle! Çünkü akıllı olduğunu zannedenler; yılda birkaç bayram görürken, sen bayram etmek için ne mekân sorarsın ne de zaman.
131. Âlem akıllılara, ben de delilere hayranım. Çünkü deliler için bu hayatta üzülmeye değer hiçbir şey yoktur.
132. Hayvan, sevdiğini söyleyemez ama insanlardan daha çok belli eder.
133. Bazı insanlar, kendi cahilliklerini küçüklerine nasihat şeklinde anlatarak örteceklerini sanırlar.
134. "Cahil insan" ne öğretir?” derseniz; hayatınız boyunca nasıl olmamanız gerektiğini öğretir.
135. Bazen yaşayacak bir şey kalmaz. O anda eski resimlere bakıp o an'ları yeniden yaşarız.
136. Hayat, özellikle birinin seni merak ettiğini bildiğin kadar güzeldir.
137. Kaybetmekten başka, korkacak hiçbir şeyimiz yok.
138. İnsanı insan yapan, kusurlarını fark edip, düzeltme çabasında bulunmasıdır.
139. Birbirlerinin kuyruğunun etrafından ayrılmayan âşıklar, evlendikleri zaman yeni bir dil öğrenmeye başlarlar: “İlgisizce”
140. Hakkınızda ne düşünüldüğü ile değil, ne söylenildiği ile ilgilenin. İnsanlar düşündüklerinden değil, söylediklerinden sorumludurlar.
141. Düşünce; söz ile vücut bulmadıkça sizde kalır, beslenmeyince uçar gider.
142. Birçok insan, söz konusu 'fotoğraf çekmek' olmadığı sürece tebessümle bakmayı hatırlamıyor.
143. İnsan, ağzından çıkan sözleri duyan iki kulağı olduğu halde, diline hakim olmakta çok zorluk çeker.
144. Hey gidi dünya... Yolladığın güller, avucumuza gelene kadar yaprakları dökülmüş birer dal olmuşlar. 
145. Zaman, kimi insanı buğday yapar, kimi insanı da saman. Buğday kadar değerli olursan, saman çöpleri boynunda taşır seni. 
146. Karşınızdaki insanın 'doğru' anlaması için, iki kulağının olması çoğu zaman yetmiyor.
147.  Dostlara, sevgiliden daha çok değer verilmeli. Dostlukta arada bir dargınlık olsa da bir ömür sürebiliyor. Ama sevgili gidince dönüşü olmuyor. Mesele şu: Sevgili hatırı için hiçbir dosttan vazgeçmemeli. Tabi söz konusu eş olursa, onu hatırı için zaten çiğ tavuk yenir.
148. Sen şemsiye altına girdikten sonra; Yağmur da olsam, ıslatamam. Güneş de olsam, aydınlatamam.
149. Hayat böyledir işte... Bir zamanlar; "Senin için dünyayı bile yıkarım" dediğin insanın, şimdi ise "Dünya başına yıkılsın" istiyorsun.
150. Belki de sevmek; Mutlu olduğun bir anda, onun yanında olmayışını hatırlayarak tebessümü yarıda bırakmaktı.
151.
Üzülmek, hepimizin ustalık alanı, doğuştan tecrübeliyiz. Çünkü dünyaya geldiğimizde yaptığımız ilk şey ağlamaktı.
152. Ne zaman ki umutlarınız tükenir, işte o zaman başlarsınız an’ı yaşamaya.
153. Umut, beklentidir. Umutlu bir insan, hiçbir şeyden tat alamaz. Bu insanın beklentisi, gece gündüz aklını kurcaladığı için an'ı, yani bugünü yaşayamaz, aklı daima gelecektedir. İçince bulunduğu yaşam, farkında olmadan akıp gider gözlerinin önünden. 
154. Yaşamak: neredeyse her gün birkaç kez ölmenin rutinleşmiş hali.
155. “İnsanlık ölmüş” sözlerine inanmıyorum. Yaşıyorsan kendi insanlığını sorgula. Bak, eğer insanlığın varsa, öldüğüne inanma.
156. Kim olursan ol, dilin tabağından öteye geçmesin.
157. Hayat ile işveren arasında pek fazla fark yoktur. Her ikisi de on almadan bir vermez. 
158. Emekleyen bir çocuğun, yürümek istemesi anında yere düşmesi; onu yürümekten vazgeçirmiş olsaydı, yürüyen insanoğluna rastlanmazdı.
159. Zengin olmanın en kötü yanlarından biri şudur: İnsanların; sizi paranız için mi, yoksa sizi siz olduğunuz için mi sevdiklerini bir türlü anlayamazsınız.
160. Sevdiğine ettiğin en güzel dualardan biridir, yalnızken "O'nu özledim" demek.
161. "Zenginlik" ile "Düşmanlık" birbirlerine doğru orantılıdır. Zenginliğiniz arttıkça, düşmanlarınız da artar.
162. Vicdanı suskun olan insanın, düşmandan farkı yoktur.
163. ‎Sesini ilk yükselten kişi, tartışmayı baştan kaybeder.
164. Günün bitmesine engel olamayabiliriz ama günlerin bitireceği şeylere engel olma şansımız var.
165. Olgun insan: Geçmişinde birçok hata yapan ve aynı hataları bir daha yapmayacak kadar pişmiş insanlara denir. Pişmeyen yemeğin mide bulandırması gibi, pişmeyen insanın da muhabbetinden tat alınmaz.
166. Mutluluk; onlarca şehir uzaklığında olan bir dost gibidir. Fakat mutsuzluk; gölgemiz misali bizi takip eder. 
167. Huzur; topal bir yaya, mutsuzluk ise; dörtnala gelen atlıdır. 
168.  İnsan; bedelini ödemediği bir şeye asla yeteri kadar değer vermez.
169. Hayat, mert bir sözlüktür. Yağmur yağdığı zaman, herkese şemsiye misali altına saklanacak birer sözcük verir.
170. Deliliğin geçmişi, fazla akıllı olmaktan gelir ama aptallığın; başı da sonu da aptallıktır.
171. Yanlış yazdığımı çok söyleyen oldu ama yanlış şeyler yazdığımı söyleyen olmadı.
172. Emekleyen bir çocuğun, yürümek istemesi anında yere düşmesi; onu yürümekten vazgeçirmiş olsaydı, yürüyen insanoğluna rastlanmazdı.
173. Dünkü hüzünler ve acılar unutulmaz, bugünün hikâyesi olurlar sadece.
174. “Beni yolumdan döndürmek için karşıma çıkanlar; henüz birer eşek olduklarının farkında değiller. Onlara binerek hedefime daha kolay ilerliyorum.”
175. Hayal: Bizi hayata bağlayan, elde edeceğimizi düşünme umuduyla gözlerimizi parlatan ama ulaşılması mümkün olmayan şeylerdir.
176. Durup beklemek; aynı zamanda geç kalmaktır.
177. Açlığı ortadan kaldırırsanız; dünyada savaş namına hiçbir şey kalmaz. Tabi zenginlerin açlığını...
178. Kabahatin kimde olduğunu soracağına, kabahat gözlüklerini çıkar.
179. Ruha karanlık çöktüğünde; ay, güneş ve yıldızlar birer hikâye malzemesi olurlar.
180. Hiçbir şey, hayalde olduğu kadar güzel değildir. Hayalde olanı reelde görüp yüz buruşturmak istemiyorsanız, bazı şeylerin hayalini kurmayın.
181. Dosta rastlamadın diye "dost yok" deme. Gözleri kapalı olana her yer karanlıktır. Hacı Bektaşı Velinin dediği gibi: "Ne ararsan, kendinde ara"
182. Cennetten kovulmuş insanların çocuklarıyız. Çok da masumiyet ve dürüstlük beklenmemeli bizden. Bir de çiğ süt emmişliğimiz var; Bir bakarsın Sezar, bir de bakarsın Brütüs oluruz.
183. Hem büyümemiz için uyutuyorlar, hem de büyüdükçe uyutuyorlar.
184. Kibriti anlaman için, içinde her an patlamaya hazır onlarca barutun olmalı.
185. "Dost, dosta asla kalleşlik yapmaz. Aynı kişiye âşık olmadıkları sürece..."
186. Her gelen, birkaç dalımı budayıp gidiyor. Dal dediğin, misafirdir nasılsa...
Ama gövdemi kesmeye kalkan, tepesine düşeceğimin hesabını yapmalı!..
187. Bazen Allah korkusunu unutup da, sırf hapis yatmamak için birilerini öldürmüyoruz.
188. Ölümden başka hiçbir umudum yok. Ölüm; geleceğinden emin olduğum tek şeydir.
189. Ağaç ile fidan arasındaki en belirgin farklardan biri şudur: Ağaçların, fidan gibi sürekli testi ile taşınan suya ihtiyaçları yoktur. Yalnızca Allah'tan yağmur beklerler.
190. Körlük görmeye, sağırlık duymaya engel değildir! Unutmayın! "Eksik", "Özürlü" dediklerinizin kusurlarına bakarsanız, onların sizden ziyade yanlarını göremeyecek kadar kör, duyamayacak kadar sağır olursunuz.
191. Düşün... En derinine kadar... Batmak istiyorsan da bat, boğulmak istemezsin ama boğuluncaya kadar yüz. Yorgunluk hepimizde var. Mühim olan daha fazla yüzmek, elbet bu zahmetin karşılığı, serin bir kıyıya varır.
192. Her çıktığımız yol, bizi istediğimiz yerlere götürseydi; ne mutsuzluk kalırdı, ne de fakirlik.
193. Sevmeyi bilmemek diye; çiçeği güya güneş ışığından korumayı düşünüp, üzerine gölge yaparak yudum yudum öldürmeye derler.
194. İnsanlar da leblebi gibidirler. Baktığında hepsi insan gibi görünür ama hangisinin dişini kıracağını bilemezsin.
195. Her insan, gözlerinin önünde olup biten her şeyden biraz sorumludur.
196. Bize her şeyden önce aklımız lazımdır. Nerede, kimde kaldıysa ona gitmeli.
197. Sorarsan, iyiyim. Bakarsan, anlarsın nasıl olduğumu... Sorma, bak!
198. Çocuğa, ortasına nokta bırakılmış bir kâğıt verildiğinde; kâğıdın ortasına nokta bırakıldığını görmez, bir kâğıda sahip olduğu için sevinir. Büyük ise verilen bir kâğıda sahip olduğunu umursamayıp ortadaki noktadan şikayet eder, hatta nokta için kâğıdı yırtıp atar. Büyüdükçe sevinç duyacağımız şeyler azalır, isteklerimiz artar ve hiçbir şekilde doymayız.
199. Hiçbir şey değişmedi. Saat, ağaç, yaprak... Ama sen bakışlarını değiştirdin. Ağacı kereste olarak gördün. Yaprağa, yaramaz yeşillik dedin. Yaşlandıkça da saate düşman oldun.
200. O'nun sevip sevmediğini o'na değil de, papatyaları katlederek soranlar; ne sevmeye, ne de sevilmeye layıktırlar.
201. Uyku, mutluları sever.
202. Hızlı koşma. Hızlı koşarsan aklın geride kalır. Sonradan gelen aklın da kıymeti yok. Üzülürsün.
203. Birçok güzel, güzelliği ile dikkat çekme çabasından dolayı aptallaşır. Bu aptallık, güzelliğin geçici olduğunu anlayıncaya kadardır. Çünkü zamana yenilmeye tahammül etmek zordur. Sonrasında herkesten daha mutsuz ve kaprisli olurlar.
204. İnsan, ölmeyene kadar tamamen düzelmez. Ölünce dümdüz olur.
205. "Deniz" dediğin, herkes için aynı şeyler ifade etmez. Bir de sabahın nurunda uyanıp denize açılmak zorunda olan balıkçının gözüyle bakmak var.
206. Hayat; hileye müsait bir oyun değil, sevilmeye hazır çocuk gibidir. Sana gülümsemesi için ona bir şeyler vermen gerekir.
207. Benbuhayatıhiçboşlukbırakmadanyaşıyorum.
208. Erkek; rahatlamak için sevişmeye, kadın ise rahatlamak için sohbet edecek birine ihtiyaç duyar.
209. Hayat, yazılı bir sınavdır. Ders almamış olanlar; etraftakilerin kâğıtlarından gördüklerini kopyalarlar.
210. Umut, ulaşılmayacak olanı elde etme hayalidir. Mantığı olan umut etmez, bugünü en iyi şekilde yaşar. Umut. Aklın yarınlarda olmasıdır. Bugünü ziyan eder.
211. Aşk da üç harfli, söylemeden önce besmele çekilmeli. Çarpabilir.
212. Yalnızlığın sesi, kalabalığın gürültüsünü hissettirmez. Nereye baktığını bilmeden bakarsın öylece...
213. Akşam gelmez, gelince de "sabah olmaz" dersin... Boş konuşmayı bırak. Aydınlığı ve karanlığı gören gözlerine şükret.
214. Akraba; yanındaymış gibi görünen, aynı zamanda karşında durup ilerlemeni engelleyen duvardır. Dost dediğin ise, yüzerek geçemeyeceğin nehre köprü olur.
215. Birçok insan, namazı Allah'tan bir şeyler istemek için kılar.
216. Parmak izimiz ve ten kokumuz haricinde hiçbirimiz "kendimiz" değiliz. Ten kokusunu parfüm ortadan kaldırdı. Bir tek parmak izimiz kaldı.
217. Tembellik, en kısa sürede bağımlılık yapan bir uyuşturucudur.
218. Yalnızlık, en iyi öğretmendir. Anlatmaz, düşündürür. 
219. Ancak birbirini dinleyebilenlerin anlaşma ihtimalleri vardır.
220. Bırakın kafanız karışsın, altı üstüne gelsin. Sonucunda ortaya güzel şeyler çıkar. Karışan tencerenin dibi tutmaz. 
221. En kaliteli sigara bile, verecek dumanı kalmayınca küllüğe basılır.
222. Alkol sarhoşluğu, yalancıyı bile dürüst yapar. Aşk sarhoşluğu ise çoğu zaman insanı dürüstlüğünden eder. Çünkü aşığın göze alamayacağı hiçbir tehlike yoktur.
223. Geçmişteki yarım bıraktıklarını düşünmeye devam edersen, şu anda yaptığın işi de yarım yaparsın. Düşünen, yarım bırakır. Hatırlayan, ders alır ve tam yapar.
224. İnsanlara bakarken, en çok da nasıl olmamam gerektiğini öğreniyorum.
225. Hayat; "Oh" ile başlar, çalışıp "Of" layarak devam eder, yaşlanıp "Ah" çekerek biter. Bu üç hece arasında geçen zamana ömür denir.
226. Tespihin imamesi koptuğunda, boncukların her biri bir yana dağılır. Toplamaya kalksan da mutlaka eksik toplarsın. Boncukları eksik olana da tespih denmez.
227. Bir nefes sonra bile yaşayacağından emin olmadığı halde, bir sene sonraya plan yapan insan, umutlu insandır.
228. Geceden güzellik bekleme, kendi güzelliğini paylaş. Mum alevi gibi. Senden eksilmez, onda da bir güzellik olur.
229. Dostluk; kıymet verdiğin insan için, hüzün anında omzunu çürütmeyi göze almaktır.
230. Bir mekâna girdiğinizde; fiyat düşünmeden yiyip içebiliyorsanız, orada zenginsiniz demektir. 
231. Sağlığı yerinde olan insanın fukaralığı; kader değil, aklını kullanmamasının neticesidir.
232. Biz aslında büyümedik, bedenimizin büyümesine bakarak büyükler gibi davranmaya çalışıyoruz.
233. Demir leblebi gibidir çaresizlik; ne yutulur, ne de çiğnenir.
234. "Ya başaramazsam?" düşüncesiyle başladığın işlerin neredeyse tamamı başarısız olur.
235. Yerinde durduğunu sanırsın ama ilerleyen zamana göre geri gidiyorsundur.
236. Değer verdiğin kadar değerin azalır.
237. Herkes birbirini çok özler ama kimse arayıp sormaz. Sorduğunda; aklındasın, baktığında ise unutalı yıllar olmuş.
238. Dünyada güzellik arama, güzel bakınca güzel görürsün.
Güzelliğin ayağına gelmesini bekleme, güzellik kat.
239. Yalnız içilmez ama yalnız eğlenilir.
240. Hayatın çok da ciddiye alınmayacak bir şey olduğunu; dişleri dökük dedenin kahkahasından öğrendim.
241. Başarmış olmak, gürültü yapmayı gerektirir. Tavuğun gıdaklaması gibi... Başarı haline gelene kadar onlarca cefa çekilir her işte. Başarıya dönüşünce yorgunluk, keyfe dönüşür. Rahatsız olanlar kıskananlar olur. Tavuğun başarma sesi, sahibine neşe verir. İnsanın başarısı ise yaratıcısına...
242. Hayattan ne kadar az şey beklersen, günün o kadar güzel geçer. Çünkü aklın beklentinde değil, bugünde olur.
243. Mantığın ile kalbin arasında kaldıysan, mantığını seç. Çünkü kalp anlık, mantık ömürlük hesap yapar.
244. Herkesin bizim gibi olmadığını kabullendiğimiz zaman, insanların verdikleri sözleri tutmamaları; bizi hiçbir zaman şaşırtmaz ve üzmez.
245. Hedefine koşarak ulaşmak isteyen, öncelikle üzerindeki fazlalıkları çıkarmalıdır.
246. Hayattan alınacak derslerden biri şudur: "Hayattan ders almamış insanlarla bir arada bulunmayacaksın. Ne saz bilirler, ne söz bilirler, ne de halden anlarlar."
247. Duymasını bilirsen, su verdiğin çiçeğin teşekkürünü duyar ve gülümsersin.
248. Dünyanın en uzak noktası sırtımızdır. "Merak etme, arkadayım." diyenlerin ne demek istediklerini çok sonradan anladık. Meğer bizi, karşıdan gelen felaketlere karşı siper olarak kullanıyorlarmış.
249. Biz büyüdükçe dünya küçüldü, sonra baktık ki her birimiz ayrı bir dünyayız. Beraber yürürüz, beraber ağlarız ama hiçbir zaman iki dünya bir olamayız.
250. Günden güne kötüye giden dünyada, "Nasılsın?" sorusuna "Aynı" cevabını vermek, günden güne iyi olmaktır.
251. O kadar garip bir şey ki zaman, elinde tutarak yürüyemediğin sabun gibi. Hep kayıp düşüyor ellerinden, kirleniyor, bir daha tutmaya çalışıyorsun ve bu kez eller kirlenmiş oluyor. Zaman; beraber akmayı ister, tutulmayı değil.
252. "Üzerine ne konuşulsa boş." diyerek kestirip attığımız öyle çok konu var ki... Hayatımız boyunca bunlarla ilgilenmemenin eksikliğini yaşarız.
253. Ne göklerde, ne de geçmişinde ara. Yoluna bakarsan, elbet karşılaşırsın
254. Elinden telefonu düşürmeyen insanlar, yalnızlıktan korkanlardır aslında. Bu yüzden sürekli birileri ile iletişim halinde kalmak isterler. 
255. İnsan ne kadar vefasız olursa olsun, kendisi için yapılan fedakârlığı asla unutmaz.
256. Dünyanın en güzel yerinde yaşasan ne olur ki, bir kalpte yaşamadıktan sonra...
257. İnsanlara; "Sana ne?" demeyi öğrendiğimiz zaman, kendimiz olmaya başlamışız demektir.
258. Hayat veren su; yeri geldikçe yakar da, boğar da.
259. Bizi iyi anlayanların hepsi çok uzaklarda. Bizler de hep onların yanındayız. Uzaklarda...
260. Herkese yetecek kadar aşk, herkese yetecek kadar ekmek var bu dünyada. Sırası gelmesin yalnızlığın...
261. Şaşarım da, şu üç günlük dünyada birbirlerine dargın kalmaya vakit bulanlara şaşarım.
262. Dünyanın en zor mesleğidir öğretmenlik yapmak. Çünkü durmadan insanlara bir şeyler anlatmaya çalışıyorlar.
263. Sarılmak; mutluluğu ikiye katlamak, acıyı ikiye bölmektir.
264. Hepimizin kafasının içerisinde senfoni orkestrası var. Marifet; hangisinin bozuk çaldığını bulup düzeltmektir.
265. Hayat; başımıza gelen her türlü şeyin sonunda "Belki böylesi daha hayırlıdır." demekten başka çare bırakmıyor...
266. Bırak şimdi gökkuşağı olmayı. Rengini seç, en çok hangisisin? Bunu bil. En az hangisi? Bunu fark et. En çok hangisi olmalısın? Bunu düşün. Şimdi ne durumdasın? Bunu anla.
267. Gittiğin yollar seni bir yerlere ulaştırır ama yolların hiçbiri düz değildir. Giderek bir şeyleri düzeltmek isteyen insan yol yapsın ki; gidişinin anlamı olsun.
268. Bazı durumlar karşısında delirmemek için deli gibi gülüp eğlenerek neşenden taviz vermemen gerekir.
269. Onlarca yıl ömrün en güzel günlerini toplasak, belki de kelebek ömrü kadar olur.
270. Allah, vereceği zaman iyiyi veya kötüyü ayırmaz. Çalışan, çalışmayan şeklinde ayırır.
271. Günden güne kötüye giden dünyada, "Nasılsın?" sorusuna "Aynı" cevabını vermek, günden güne iyi olmaktır.
272. Ağlayınca geçmiyor. Düşünemeyecek kadar yoruluyoruz sadece...
273. Dargınlıkta, çocuk gönüllü ol.
274. Düşündüğüne, düşünülmen kadar seviniyorsan ne mutlu sana. İnsansın.
275. İnsan, susmayana kadar kendini dinleyemiyor.
276. Uyuyanın, uykusuzdan haberi olmaz.
277. Başına gelen, hak ettiğindir. Hak etmeden başına gelenin ise, ödülünü mutlaka alırsın.
278. Güneşe kavuşmak isteyen, önce yağmurda yıkanmalıdır.
279. Herkese yetecek kadar aş varken dünyada, bazı insanlar bu tekdüzelikten kurtulmak için birbirlerini yer.
280. Gözlük camının kirli olması, güzel bakmaya engel değildir.
281. Nereye gidersen git, kafan yerinde olduğu sürece; keşkelerin, belkilerin ve iyikilerin seninledir.
282. Tahammül etmeye mecbur olduğumuz çok şey var hayatta. Günden güne öldürüyor, can sıkıyor, moral bozuyor hepsi. Zira bu durum, değnek misali canımızı acıtır ama sabrını gösteren için gün gelir yemiş veren ağaca dönüşür.
283. Aynı yatağa birkaç kişi girse de, herkes yalnız uyur.
284. "Allah bir yol açarsa başarırım" şeklinde değil, "Allah sağlık-kuvvet versin. O zaman yolumu kendim yapar başarırım" diye düşünürüm. Zirvenin adamı olmak güzel bir şeydir. Üç yolu var: İlki asansördür ve güvensizdir. İkincisi basamakları adım adım çıkmaktır, iyidir. Üçüncüsü ise basamakları kendin yaparak adım adım yükselmendir, bu en iyisidir.
285. Bir de bakarsın yarın daha iyi olur. Ama sen bugünü en güzel hale getir. Bugün yağmuru yağdırırsan, serinliği yarına da kalır.
286. İnsanların hepsi başarılı olmak ister ama birkaçı başarılı olur. Başarılı olanlar; başarmak için sebepleri olanlardır. 
287. İnsanların hepsi başarılı olmak ister ama birkaçı başarılı olur. Başarılı olanlar; başarmak için sebepleri olanlardır. 
288. Bazen kendi kendime konuşmamın sebebi, içime atacak yerin kalmadığından...
289. Ne "zengin oldum" diye sevin, ne de "fukarayım" diye ağla. Gece karanlığın, karanlık gecenin müjdecisi. Hepsi geçer.
290. Öğrencilik demek, sen kitaba bakarken hayatın akıp gitmesidir.
291. Yalnızlığım, parmak izleriyle dolu.
292. Huzur dediğin, beni bulmayana kadar bir anlam ifade etmez. Tek başına bir hiçtir.
293. Işini istediğin kadar doğru yap ya da istediğin kadar güzel anlat; kusurlu bakanın gözlüklerini çıkarmaya yetmez.
294. Hayatın sana şans vermesini durmadan iste. Gün gelir bütün şansları alır ve cebinde taşır olursun. Merhametin kalırsa, arada bir hayata şans verirsin. Onun adı da aşktır ve bütün ceplerini boşaltır verdiğin şans. Çünkü cebin fermuarını açmanı bekler. Uzattığın biri sana bırakır, kalan hepsini alır. Tek şansın kalmıştır; o da yaşıyor olmak. Bazen onun da kıymeti olmaz, yalnız kaldığında ölümün nasıl bir şey olduğunu düşünürsün. Çoğu zaman gözüne güzel görünür.
295. Yeşermeye başlayan tohumun ödülü, toprağın başına taç olmaktır.
296. Mesele; dünyanın hangi mevsimde olduğu değil, ruhun hangi mevsimi yaşadığında. Yaprak mı döküyoruz, yoksa yeşeriyor muyuz, ona bakmalı.
297. Hiç anlamamak, bazen sonradan anlamaktan iyidir. En azından içi içini yemez insanın.
298. Zaman, alır.
299. Hayat bu. 
Kimine gül atar, kimine de gol.
300. Her tebessüm, hayattan alınmış bir intikamdır.
301. Elini uzattığın her dal kuruyorsa, kendi ağaçlarını kendin dik.
302. Bazen her şeyi bırakıp gidesi geliyor insanın. Gitmeye kalktığın da ise en zorun gitmek olduğunu anlıyor, oturuyor, düşünüyor...
303. Büyük ağaçların testi ile taşınan suya ihtiyacı yoktur. Yalnızca Allah'tan yağmur beklerler.
304. İnsan; bedelini ödemediği bir şeye asla yeteri kadar değer vermez.