27 Şubat 2012 Pazartesi

Sevgi Bağı

Ebeveynlerin, çocukları arasındaki sevgi bağı;

Kızların baba, erkeklerin anne aşkı daima sonsuzdur. Neden mi?

Babalar kızlarına daima şefkatle yaklaşır. Annenin "Yapma", "Olmaz", "O kıyafet çok kötü", "Onu giyme", "Bunu giy" dediği şeylere babanın ses soluk çıkartmadığı görülür. Her hali ile kızını beğenir. Oğullarına ise akıl hocası olurlar.

Anneler oğullarına daima şefkatlidir. Baba; oğluna öfkelendiği zaman, anne derhal oğlunu teselli eder. Kimi zaman dayaktan kurtarır. Anneler oğullarına tamamen şefkatle bağlıdırlar.

"Lafı çok uzattın, bunun özeti yok mu?" diyorsanız şöyle söyleyeyim;

“”Şefkatle yaklaşanı akıl verenden daha çok severiz.””

Servet Saygınoğlu - Sevgi Bağı

23 Şubat 2012 Perşembe

Fark Etmeyiz

FARK ETMEYİZ…
- Sağlığımız yerindeyken sağlıklı olduğumuzu,
- Kolu kırılmış birini görmeyene kadar kolumuzu,
- Gözü kör olanı görmeyene kadar görebiliyor olduğumuzu,
- Karnımızın doymuş halinde, karnı aç olanın neler hissettiğini,
- Yüzümüz ıslanmayana kadar havluya ihtiyacımızın olmadığını,
- Elbiseleri eski olanları görmeyene kadar üzerimizdeki kıyafetleri,
- Bir arkadaşınız yakınlarından birini yitirdiğinde, kendi durumunuzu,
- Yanımızdaki birinin parasının olmadığını görene kadar cebimizdeki parayı,
- Koltuk değneği ile yürüyen birini görmeyene kadar koşabilecek olduğumuzu,
- Bir arkadaşınız ile sizin elinize kolonya döktüklerinde arkadaşınızın nezle olduğunu görmeyene kadar koku almanın rahatlığını,
- Her akşam karşısına geçip saatlerce vakit ayırdığımız Tv ya da Bilgisayarın arızalanmadan önceki varlığını,
- Yağmurda yürürken yanımızdaki kişinin çoraplarının ıslandığını görmeyene kadar ayakkabılarımızı,
- Sürahi ya da pet şişe ile tek elle yüzümüzü yıkamaya çalışmadan önce her sabah şırıl şırıl akan çeşmeyi,
- Ve gece yolculuğu yaparken yatağımızda olmanın nasıl bir keyif olduğunu,
FARK ETMEYİZ!!!

Servet Saygınoğlu - Fark Etmeyiz

20 Şubat 2012 Pazartesi

Doğuştan...

Doğuştan âlimdir milletimiz(!), her konuyu bilir öyle yorum yaparlar.
Doğuştan doktordur milletimiz(!), biri hastayken yüzlerce ilaç önerirler.
Doğuştan sevgi doludur milletimiz (!), çocukları bile tokatlayarak severler.
Doğuştan terzidir milletimiz (!), her söküğü, yırtığı olanlara yama yapıştırırlar.
Doğuştan temizdir milletimiz (!), ellerini yıkayınca musluğu sabunlu bırakırlar.
Doğuştan dürüsttür milletimiz (!), yalanı; “Siyah, beyaz yalan” diye sınıflandırırlar.
Doğuştan edeplidir milletimiz(!) çocukları "keranacı", "ibne", “kancık” diye severler.
Doğuştan esnaftır milletimiz(!) dost, arkadaş satarak bir şeyler kazanacaklarını zannederler.

Servet Saygınoğlu - Doğuştan...

17 Şubat 2012 Cuma

“Baktığını değil, ancak düşündüğünü görürsün.”


Garip değil mi? Hep düşündüğümüzü görürüz, baktığımızı görmemiz çoğunlukla mümkün olmaz. Yediğimizi değil, tattığımızı görürüz. Bununla ilgili bir şey anlatayım. 

Henüz 10 yaşlarındaydım, benden bir büyük olan ağabeyim, arkadaşlarıyla köye dağ mantarı toplamaya gitmişti. Eve geldiğinde annem o mantarları pişirip pilava karıştırarak sofraya getirdi. Ailede herkes mantar sevmediğimi biliyordu. Pilav sofraya geldiğinde "Allah'ım... Ziyafet var" demiştim. Özellikle mantarları seçerek yiyordum, ama benim aklımda onun tavuk göğsünün küçük parçalara ayrılmış olduğu vardı, mantar olduğunu bilmiyordum. Yemeye ha bire devam ettim. Birinci tabak bitti, ikinci tabağı yalvar-yakar doldurttum anneme. Sonra yemeye devam ettim, ağabeyim meğer onun mantar olduğunun farkındaymış, beni izlerken sürekli sırıtıyordu. "Ne bahiorsun" dedim. "Bütün mantarları yedin" dedi. "Ne… Mantar mı?" dedim ve sofradan kalktım, gidip kustum. 

Orada gördüğümü değil, düşündüğümü yemiştim. Her şey olduğu gibi yerinde duruyor. Düşüncelerimize göre değiştiriyoruz. 
Bir arkadaşım küçük kızı ile beraber Paris'e gitmiş. Eyfel Kulesi'ni gören kızı: 
"Anneeee Payis Minayesiiii" demiş. 

13 Şubat 2012 Pazartesi

Evlilikteki Anlamlı Günler

Evliliklerde şu üç gün haricinde öteki günlerin çok da fazla anlamı yoktur diye düşünüyorum.

1- Evlilik yıl dönümü.
[Küçük hediyelerle de olsa eşlerin birbirilerine kavuşma gününü kutlamaları gerekir. Bu durum evliliğe olan memnuniyeti gösterir.]

2- Sevgililer günü
[Her ne kadar batıdan gelmiş gibi bir düşünceye hapsi olsa da ışığın, yolun olmadığı köylerde bile artık 14 Şubat’ın sevgililer günü olduğu bilinir. Hediye beğenmeme gibi bir durum söz konusu olmamalıdır. Bir de hâlâ sevgililer gibi birbirine tatlı sözler söyleyen çiftler olduğunu tasdiklemek anlamındadır.]

3- Eşlerin karşılıklı doğum günleri
[Dünyaya gelme sevinci olarak bilinen bu doğum gününü şöyle bir şarkı sözüne uyarlayacak olursak doğum gününün önemi anlaşılır. “Seni anan benim için doğurmuş canım, hamurunu benim için yoğurmuş.” Bir başka anlamını daha eklemek isterim; “İyi ki dünyaya geldin. Geldiğin için şu anda seninle aynı yuvayı paylaşmanın mutluluğunu yaşıyorum.” Anlamı ile yola çıkarak bu belirlenen üç gün asla unutulmamalıdır. Bahsi geçen konu sadece çiftler arasındadır. Tabi evlatlar dünyaya geldikçe bu güzel günlere birer tane daha eklenir.]

Servet Saygınoğlu ~ Evlilikteki anlamlı günler

11 Şubat 2012 Cumartesi

Ah be Teoman


Şu anda Teoman şarkıları dinliyorken daha önce takılı kalmadığım bir cümleye takıldım “Paramparça” adlı şarkısında. “Biraz şarap önceydi.” Bu ne mükemmel bir tanımlamadır, anlayabilene helal olsun. Ki bunun gibi yüzlerce sözü vardır.

Zamanın nasıl geçtiği ile alakalı yorumlar yaparken “beş dakika önceydi” ,”yarım saat önceydi” gibi yorumlar yaparız. Burada söylenen cümle günümün cümlesi oldu diyebilirim. “Söylenmemiş kelime yoktur, kurulmamış cümleler de çoktur.” derim her zaman. İşte kelimeleri buluşturmak da bu sanatın içinde yer alan ve kendini bu işe adamış olan kişilerin içinden geldiği gibi konuşmalarında ortaya çıkıyor. Teoman’ın müziği bırakmış olması yani şarkı söylemeye dair ölü olması, bu hayattan kopmuş bir insanın öldüğünden sonraki üç gün kadar hatırlanma sonrasında unutulması gibi bir şey değil. 

Teoman hala hayatımızın her yerindedir. Dinlediğimiz şarkılarında kendimizi hemen onun yerine koyar, onun yaşadıklarını o an kendimiz yaşıyor gibi oluruz. En iyi anladığımız, dünyasını en iyi bildiğimiz insanlardandır. Her ne kadar sarhoşluğu ve mekânlarda çıkardığı kavgalar, serzenişleri ile haberlere malzeme olarak gösterilse de bunu gündem olsun diye yapıyor olduğuna kesinlikle inanmak mümkün değil. 

İnan! Evini bilsem gelir kapını yumruklarım Teo. 
Sensiz, bir eksiğiz şarkılarda, duygularda, aşklarda…

Servet Saygınoğlu - Ah be Teoman

7 Şubat 2012 Salı

Usta - Çırak



Bugün iş yerine yeni bir çırak alındı. 15-16 yaşlarında… Şans eseri iş arkadaşlarımızdan birinin memleketlisi (toprağı) çıktı.  Çocuğun üzerinde dizleri yırtık, düşük belli bir pantolon vardı. Saçının ense kısmı upuzun, kaşı çizik, entel demeyim de entel olmaya çalışan paspal bir görünüşü vardı. Çay paydosunda arkadaş başladı sorgulamaya.
- Hakkari'nin neresindensin?
+ Yüksekova
- O ne biçim pantolon öyle,
+ Geçen gün aldım abi, ucuzluktan.
- Yarın giyme o pantolonu. O nasıl ayakkabıdır yaw.
+ Ben seviyorum abi. Onu da ucuzluktan aldım.
-Yarın başka ayakkabı giy öyle gel.
+Tamam abi,
-Adın neydi senin?
+Teoman abi.
-Sevmedim bu ismi, değiştir onu!
{ Kıyafet değiştirilir ama yarına kadar ismini nasıl değiştirecek? diye düşününce gülmekten yattık yerlere. }

Konu devam edecekken konuya daldım. Çocuğu kendi haline bırakmasını istedim. Baskıyla işin yürümeyeceğini anlattım. Ben baskıyla büyüyen biri olduğum için, gurbete ilk çıktığımda fazla tozutmuştum. Tabi zamanla taşlar yerine oturuyor. Bu konuşma sonrasında çocuk yarın kulaklarında bir sürü küpe, vücudunda kırk çeşit dövme ve pirsingli bir şekilde gelmezse iyidir, umarım tozutmaz
J

5 Şubat 2012 Pazar

Toplum Baskısı


Askerlik görevinin bitişi itibariyle sabit bir soru oluşur AĞZI BÜZÜLMEYEN, boşboğaz yurdum insanının ağzında. Evlendirirler, araya bir hafta girmez çocuk sorarlar. Kendileri iyi bir şey yapmış sanki. Her neyse, kendi durumuma bakacak olursam, dünya hayatı boyunca sahtekârlık, üçkağıtçılık, adilik, dolandırıcılık vs. gibi şeyler yapmadığım ve dürüst yaşadığım için ben bu hayatta mutluluğu tadamadım. Ki tadamayacağımı bildiğim halde bu yaşamıma devam edeceğim. 

Bahsettiğim kişiliklerin dünyasına gelmesini sağlayacağım çocuğa bunlardan hiçbirini öğretmeyeceğim için o çocuk hayatı boyunca benim gibi çoğu insanlar tarafından sevilmeyecek, huzuru olmayacak, yeri gelecek yalancı şahitlik yapmadığı için kapısı taşlanacak, huzur göremeyecek. Doğru-dürüst evlat olarak yetiştirilmenin faydasını bu dünyada göreceği yok zaten. Tavsiyem; gelmesin. Çünkü dünya hayatında yaşayacağı en güzel mutluluklardan daha iyisini bulunduğu yerde yaşıyordur.

Servet Saygınoğlu ~ Toplum Baskısı

3 Şubat 2012 Cuma

"Aşk Ok'u Zırh dinlemez! Kör olduğu halde kalpten vurur."


Tanışmadan bir gün öncesine kadar, aşk yok, sevgi yok gibi söylemler dudaklardan eksik olmazdı. Birkaç arkadaş, maziye yolculuk adlı bir sohbet için buluşmaya karar verilirler. Herkes bir heyecan havasındadır, uzun zaman görüşülemeyen arkadaşlar bir araya gelecektir.
Herkes kendi hayatında olup bitenlerden bahsedecek, aynı zamanda arkadaşlarının da kaç yıl aradan sonra ne durumda olduklarına dair bilgi sahibi olacak, hem geçmişe mazi adında, hem de bir ortaklık adına görüşme yapılacaktır.

Güzel dostluklar kurmak mutluluk verir insana, yalnız yaşamak zordur. Derdini paylaşabilecek bir dostun ile oturup sıcak bir çayın yanında iki lafın belini kırmak istersin. Hele bir de dostun hemşire ile oracıkta tıbbi müdahale yapsın istersin. Bunu seyretmek senin en doğal hakkındır. Bir cumartesi günüdür buluşma günü. Kararlaştırırlar 16:00 ' da görüşme saatini.
Ali atılır lafın arasına:

"Aysel yine geç kalacaktır, lise yıllarından hatırlarım onu. Hiç düzgün derslere yetişemezdi." Bir heyecan, bir canlılık vardır arkadaşlarda. Kızlar tabi saatlerce ayna karşısında kaşları için boyun tutulmaları. Tüm gardroptaki kıyafetleri birer birer giyip annesine, ablasına vs. "Yakıştı mı?" deyip yakışsa bile bu sefer kararsızlıklarla,  bir şekilde kıyafet ve ona uygun makyaj şekli seçilir. Hepsi evlerinden, işlerinden heyecanla çıkarlar. Birbirleriyle görüşmeyeli aradan 6 yıl geçmiştir. Taksim'de bir mekândır buluşma yeri. Ali her zaman olduğu gibi erkenciliği ile tanınmıştır yıllar öncesinden, hala bu istikrarı devam etmektedir.

Altı arkadaş birer birer damlarlar mekâna. Sarılmalar, gülüşmeler."Felekten bir gün çaldık" dercesine. Ağızlar kulaklarda muhabbet devam eder. Konu her zaman olduğu gibi bir şekilde aşk hayatlarına gelir ve hepsi anlatır sırayla… Ali: "sevgilim memlekette, her şey yolunda." diyor.
"Vaaaaooww" diye bir söz çıkıyor ağızlardan. Hepsinin sıradan hikâyeleri vardır; kimi "kalbim boş.” Kimi "arayıştayım." Kimi "hoşlandığım var."gibisinden konular devam eder. Enteresan olan Aysel'in hikayesidir. (Tabi bu günümüz insanlarına göre enteresanlık tarafı yok. Çünkü herkes aşk, sevgi masallarda kaldı diyor.)

Aysel'in de söylediği söz günümüz sözlerinden biridir. Onlar artık hikâye, artık böyle şeylerde bir heyecan yok. Ben artık bir şey hissetmiyorum gibi söylemlerde bulunur. Ali bu konuda yanlış düşündüğünü söyler. "Ne zaman ne olacağı belli olmaz. Böyle şeyler insanın hayatına ummadığı anda giriverir, neye uğradığını şaşırırsın. Hatta kamyon çarpmışa dönersin Alimallah " der.

Aysel kendi halinde yine sohbetlere dahil olmaya devam eder. Muhabbet canlı müzikten istekler isteme ile devam eder. Neşeli bir ortam olur herkes mutludur o akşam... Bütün sıkıntıları mekân kapısında bırakıp öyle girmişlerdir içeri. Saat geceye yaklaşır ve ufaktan ufaktan çıkarlar mekândan ve vedalaşırlar. Hepsi evinin yolunu tutar.

Ali ile Aysel'in evleri pek uzak değildir birbirlerine. Bir kaç gün geçer aradan, Ali'nin çalıştığı iş yerinde bir kaza gelmiştir başına. Aysel'le selamlaşırlar telefonda, yanlışlıkla kaçırır ağzından elinin kırıldığını. Aysel dayanamaz onu görmek ister ve evine ziyarete gelir.
Ali'nin değerli bir ev arkadaşı vardır, tam kafadarlardır, aralarından su sızmaz. Aysel gelir eve selamlaşılır. Ne olduğunu başta anlamaz ama gözü bir kere takılmıştır Ali'nin arkadaşı Selim'e… Muhabbetler yapılır, Aysel bilgisayarının probleminden yakınır. Ali "şunu nasıl hallederiz" der ama Ali anlamaz bilgisayar programları gibi şeylerden. “Valla Selim o işlerden anlar." der. Selim yardım sever bir insandır. Orada bilgisayara program vs. yükleyerek sorunu çözer. Ardından ‘Geçmiş olsun’ ziyareti biter.

Birkaç gün geçer aradan, yine bir problem çıkar Aysel’in bilgisayardan. Aysel otomatik olarak Ali tarafından Selim’e yönlendirilir. Aralarında hoş bir muhabbet başlar ama Ali şaşırmaz. Bu işin sonunu tahmin ediyordur. Belli bir zaman geçer aradan Aysel bambaşka bir kız olmuştur. Aşk sarhoşudur, kaptırmıştır kendini aşkın rüzgârlarına…
Selim'de neye uğradığını şaşırmıştır. Daha tanışmadan öncesine kadar Selim ile Aysel'in fikirleri adına pek fark yok iken şimdi yaşananlar dünyanın en mutlu insanları yapmıştır ikisini...
Mutlulukları daim olur umarım. Darısı aşk hikâyedir diyenlerin başına.

Servet Saygınoğlu ~ "Aşk Ok'u Zırh dinlemez! Kör olduğu halde kalpten vurur."